İBN-İ BAYTAR

Endülüs’te yetişen büyük botanik âlimi ve eczacı. İsmi, Abdullah bin Ahmed el-Mâlikî olup, künyesi Ebû Muhammed’dir. Lakabı Aşşâb’dır. Endülüs’ün bir sahil şehri olan Mâlika’da doğdu. Doğum târihi kesin belli değildir. Babası mütehassıs bir baylar yâni veteriner idi. Bu yüzden İbn-i Baytar adıyla meşhûr oldu.

İbn-i Baytar, İbn-i Rûmiyye diye bilinen meşhûr âlim Ebü’l-Abbâs Ahmed bin Muhammed’den ilim öğrendi. Hocası ile beraber Sevilla çevresinde bitki numûneleri toplamak için dolaştı. Yirmi yaşlarından itibaren; Yunan, Rum ve islâm alemindeki beldeleri dolaştı ve çeşitli otların hususiyetleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olan müslüman ve gayr-i müslim bilginlerle görüştü. Gezip gördüğü yerlerdeki bitkileri yerlerinde inceledi. İncelediği bitkinin ayrıca yetiştiği beldeyi ve toprağı, o bitkinin büyümesinde te’siri olan diğer durumları tetkik etti. Bu seyahatine Kuzey Afrika’dan başladı. Fas, Tunus, Cezayir, Trablus civarında araştırma yaptıktan sonra, deniz yoluyla Antalya civarına gitti. Daha sonra İtalya ve Yunanistan taraflarına giderek buralarda uzun müddet konusuyla ilgili araştırmalarda bulundu. Arabça’ya az çok yanlış olarak geçmiş olan bitki isimlerini düzeltti. Sonra Mısır’a gitti. Eyyûbî meliklerinden Melik Kâmil’den izzet ve ikram gördü ve Mısır’daki botanik âlimlerinin başına getirildi. İbn-i Baytar, daha sonra aynı sultanla Şam taraflarına gitti. Orada da bitki çeşitlerini toplamaya başladı. Melik Kâmil’in vefatı üzerine Mısır’a giden ;!:;i Baytar, kısa bir süre sonra tekrar Şam’a döndü. Bitkiler üzerindeki araştırmalarına Suriye ve Anadolu’da devam ederken, 1248 (H. 646) senesinde Şam’da vefat etti.

İbn-i Baytar, kendisinden önce yaşamış Dioskorides, Calinus, Hipokrat, İbn-i Sina, Gâfikî gibi birçok bilgin tarafından yazılan eserleri çok iyi bir şekilde inceleyip bunlara şerhler yazdı. İbn-i Baytar; deney, gözlem ve tedkikleri neticesinde bir konu hakkında sonuca varmasıyla meşhûr oldu. Tedkik ettiği hususlarda, o mevzu ile alâkalı nakillerin doğruluğu ve güvenilirliğini iyice araştırdı. Böylece, botanik ilminin gelişmesine bu araştırma ve görüşleri ile pek çok te’sirleri oldu. Otların hususiyetlerini çok iyi bilirdi. Bitkileri incelemek suretiyle çok güzel ilâçlar yaptı.

İbn-i Baytar, ayrıca tarlada yetişen ve mahsûllere zarar veren otları datedkik eden ilk âlimdir. Bu sebeble muhtelif nevilere ait kolleksiyonlar yaptı. Günümüze kadar devam eden ve hâlâ kullanılan bitki kolleksiyonları yapma fikri ona aittir. Eserlerinde bin dört yüz kadar bitkiyi tek tek inceledi. Bunlardan hangi ilâçlar yapılabileceğini tedkik etti. Bu ilâçların kimyevî yapılarını ve hastalıkları önlemedeki te’sir derecelerini en ince teferruatına kadar anlattı. Bir liste hâlinde sunduğu bu bitki ve ilâçların üç yüz tanesi tamamen kendi keşfiydi. Bu ilâçların ve bitkilerin tedâvîde nasıl kullanılacağını anlatırken, kendi deneylerini de ilâve etti. İbn-i Baytar, ayrıca hayvanlar üzerinde de araştırmalar yaptı. Ehlîve vahşî hayvanlar hakkında bâzı tasniflerde bulundu.

İbn-i Baytar, tedkik ettiği hususların nakillerinde çok dikkatli olup, bir ilâcı, diğer bir ilâç ile mukayesede çok gayretli idi. Yaptığı çalışmalar, eczacılık ilmine çok faydalı oldu. Bu alanda yazdığı eserler asırlarca müracaat kaynağı olarak kullanıldı. Çünkü onun eserleri yüksek bir ilmî değere hâiz olduğu gibi, köklü ve detaylı bilgileri içerisinde bulundurmakta idi.

İbn-i Baytâr’ın inceleme ve araştırmalarını topladığı eserlerinden iki tanesi günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar;

1-Kitâb-ül-Câmî fi edviyet-il-müfrede: Müfredât-ı İbn-i Baytar diye de bilinen eser, dört cüzdür. Eserde bitkiler, mâdenler ve hayvanlardan elde edilen ilâçlar alfabetik sıra ile anlatılmaktadır. İbn-i Baytar, bu eserini yazarken, kendi gözlem ve deneyleri yanında daha önce yaşamış bilginlerin fikirlerinden de faydalanmıştır. Bu eser, on altıncı asrın ortalarına kadar yazılan en önemli ilâç kitabıdır. Eser, batı farmakolojisine doğrudan te’sir etmiş ve on dokuzuncu asrın ortalarına kadar kendini kabul ettirmiştir. Eserde aynı zamanda gıda çeşitlerine de yer verilmiştir. Dioskorides ve Galen’in ilâçlar hakkındaki fikirlerine yer verilen eserde, yirmisi Yunanlı olmak üzere yüz elli bilginin ismi geçmektedir. En çok adı geçen müslüman bilginler arasında İbn-i Sînâ ve Râzî yer almaktadır, İbn-i Baytar, Kitâb-ul-câmi fi edviyet-il-müfrede kitabının başında buyuruyor ki:

1-İnsanlara faydalı olacak bilgiler yanında gece ve gündüz devamlı olarak, kullanılan gıdalar ve basit ilâçlar hakkında doğru ve tam bilgi verdim.

2-önce ve sonra gelen bilginlerin bu mevzuda söyleyip yazdıklarından kendi deney ve gözlemlerim ile doğruluğunu gördüklerimi eserime yazdım. Doğrula yamadıklarımı ve gerçeğe aykırılıklarını tesbit ettiklerimi, kitabıma almadım.

3-Mes’eleye daha fazla açıklık’ kazandırmak için zarurî görülenlerin dışında tekrardan sakındım.

4-Talebelerin kolayca istifâde ede bilmesi ve kitapta aradığını çabucak bulabilmesi için, eserimi alfabetik olarak düzenledim.

5-Her ilâç hakkında, önce ve sonra gelen âlimlerin o ilâçla ilgili yaptığı hatâları yazdım. Şimdiye kadar yanlış kullanılan veya sâdece kitaplara dayandıkları için tabibler tarafından hatalı kullanılan ilâçları tek tek bildirdim.

6-İlâçların muhtelif dillere göre isimlerini bildirerek onların bulunduğu memleketlerdeki bilinen mahallî isimlerini de zikrettim.

Bitkilerin isimlerinin Arabça’sının yanında Farsça, Fransızca, Latince ve Berberî dilleriyle yazılışlarının da verildiği eser, Aydınoğullarından Umur Bey’in emriyle özet olarak Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Bu tercümenin bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, yazma eserler bölümünde 1204 numarada kayıtlıdır. Eser 1875 senesinde Kâhire’de basılmıştır.

2-Kitâb-ül-Mugnî fi Edviyet-il-Müfrede: Bu eser Kitâb-ül-Câmi’nin tersine çevrilmiş şeklidir. Yâni Kitâb-ül-Câmi’de bitkiler ve ilâçlar alfabetik sıraya göre yazıldığı hâlde, bu eserde önce hastalıklar, sonra da ilâçlar kısa ve açık bir şekilde anlatılmıştır. Eserde en çok adı geçen müslüman tabiblerden biri Ebü’l-Kâsım’dır.

Eser, F. R. Diets tarafından 1833’de Latinceye, J. V. Sontheimer tarafından Almancaya ve L. Leclerc tarafından da Tratie des simples adıyla Fransızcaya tercüme edilmiştir.

El-İbâne vel-î’lâm bimâ fil-minhâc minel helal vel-evhâm, Şerhu edviyeti Dioskorides, Ef âl-ül-garîbe vel-havâs-ul-acîbe adlı başka eserleri de vardır.

İbn-i Baytâr’ın yetiştirdiği en büyük talebelerinden İbn-i Ebî Usaybia, yazdığı bir eserde hocası hakkında; “Onun yanında ilâç isimleri hakkında bilgimi geliştirmek için Dioskorides’in kitabını okudum. O, araştırmaları esnasında öğrendiği noksansız Yunancadan faydalanarak, Dioskorides’in ilâçlar hakkında söyledikleri ile derse başlardı. Daha sonra Galen’in mevzu ile alâkalı sözlerini anlatırdı. Bahsettiği mevzuda devrinin tabiblerinin nerede birbirlerinden ayrıldıklarını, nerede hatâ, vetereddütler bulunduğunu birer birer açıklardı. Eve geldikten sonra anlattığı konuları kitaplarda araştırır, İbn-i Baytâr’ın anlatılması gereken her şeyi anlattığını görürdüm. En ilgi çekici olan şudur: İbn-i Baytar, bir ilâçdan bahsettiğinde, o ilâcın Dioskorides ve Galen’in kitablarında hangi bahisde ve bu bahisdeki ilâçlar arasından hangi numaralı ilâç olduğunu söylerdi” demektedir.

Usâme Ânûtî, Reva min-et-türâs-il-arabî isimli eserinde şöyle demektedir: “İbn-i Baytâr’ın eserlerindeki bilgiler aslı itibariyle doğrudur. Bunun şahidi, kitabının ihtiva ettiği bitkiler ve ilâçlardır. Bunların hepsini bu gün modern tıb kabul etmektedir. Onun kitaplarında bildirdiği birçok hastalıkların tedavisinde faydalı olan maddelerin pek çoğu Farmokoloji ilmine girmiştir.”

İbn-i Baytâr’ın Kitâb-ül-Câmi adlı eseri, dört yüz sene Avrupa üniversitelerinde mühim kaynak olarak kullanılmıştır. Andrea Alpago (on altıncı asır) araştırmalarında İbn-i Baytâr’ın eserlerinden faydalanmış, aynı asırda yaşayan G. Postel de dikkatleri eserler üzerine çekmiştir. Daha sonra eserler, Antoine, Galland tarafından tercüme edildi ise de neşredilmedi. Genel olarak hakkında gerekli araştırma yapılmamış bir âlim olduğu söylenebilir.