MAİDE SURESİ
[ 005.001 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَوْفُوا بِالْعُقُودِ أُحِلَّتْ لَكُمْ بَهِيمَةُ الْأَنْعَامِ إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ ﴿ ١ ﴾ |
[ 005.001 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.001 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Allah ve insanlar arasında verdiğiniz söz ve yaptığınız bağlantıları yerine getirin. Hac için ihrama girdiğinizde, avı helâl saymamanız şartı ile size davardan şu okunacaklardan başkası helâl kılındı. Şüphesiz ki Allah ne dilerse onu hükmeder. |
[ 005.001 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! akıdlerinizi iyfa ediniz, ihrama girdiğinizde avı halâl saymamanız şartiyle size en'am behaiminin âtide okunacak olanlardan maadası halâl kılındı, şüphe yok ki Allah ne isterse hukmeder. |
[ 005.001 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir. |
[ 005.001 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Fulfill (your) obligations. Lawful to you (for food) are all the beasts of cattle except that which will be announced to you (herein), game (also) being unlawful when you assume Ihram for Hajj or 'Umrah (pilgrimage). Verily, Allah commands that which He wills. |
[ 005.002 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تُحِلُّوا شَعَائِرَ اللَّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلاَئِدَ وَلاَ آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُوا وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ ﴿ ٢ ﴾ |
[ 005.002 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.002 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Ne Allah’ın hac âdetlerine, ne haram aya (Recep, Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem aylarına), ne kurbanlık hediyelere, ne (onlardaki) gerdanlıklara, ne de Rablerinden gerek fazlını ve gerek rızâsını arayarak Beyt-i Harâm’ı kasdedip gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Harâm’dan menettiler diye bir kavme karşı beslediğiniz kin, sakın sizi tecavüze götürmesin. İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın. Allah’dan korkun, Çünkü Allah,’ın azabı çok şiddetlidir. |
[ 005.002 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! ne Allahın şeâirine, ne şehri harâma, ne kurbanlık hediyyelere, ne gerdanlıklarına ne de mevlâlarının gerek fazlını ve gerek rızasını arayarak beyti harâma doğru gelenlere sakın hurmetsizlik etmeyin, ihramdan çıktığınız zaman isterseniz avlanın, sizi Mescidi haramdan menettiler diye bir takımlarına karşı beslediğiniz kin sakın sizi tecavüze sevk etmesin, birr-ü takvâ üzere yardımlaşın, günah-ü taaddi üzere yardımlaşmayın, Allahdan korkun çünkü Allahın ıkabı çok şiddetlidir. |
[ 005.002 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere, gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe'ye yönelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir. |
[ 005.002 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Violate not the sanctity of the Symbols of Allah, nor of the Sacred Month, nor of the animals brought for sacrifice, nor the garlanded people or animals, etc. [Marked by the garlands on their necks made from the outer part of the tree-stems (of Makkah) for their security], nor the people coming to the Sacred House (Makkah), seeking the bounty and good pleasure of their Lord. But when you finish the Ihram (of Hajj or 'Umrah), you may hunt, and let not the hatred of some people in (once) stopping you from Al-Masjid-al-Haram (at Makkah) lead you to transgression (and hostility on your part). Help you one another in Al-Birr and At-Taqwa (virtue, righteousness and piety); but do not help one another in sin and transgression. And fear Allah. Verily, Allah is Severe in punishment. |
[ 005.003 ] | ( KK ) |
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ اَلْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْاِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِإِثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿ ٣ ﴾ |
[ 005.003 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.003 ] | ( AY ) |
Size şunlar haram kılındı: (Eti yenen hayvanlardan boğazlanmaksızın ölen) ölü hayvan, akmış kan, domuz eti, Allah’dan başkası adına boğazlanan hayvan, bir de henüz canı üzerinde iken yetişip kesmediğiniz boğulmuş,vurulmuş, yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından boynuzlanmış, canavar tarafından parçalanmış hayvanlar; ancak yetişip (Besmele ile) kestiğiniz hayvan müstesna. Bir de dikili taşlar üzerinde (Câhiliyyet devrinde taşlara hürmeten) kesilenler, fal okları ile kısmet aramanız. İşte bunlar yoldan çıkıştır. Bugün kâfirler, dininizi söndürebilmekten ümidlerini kestiler; artık onlardan korkmayın, yalnız benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki ni’metimi tamamladım ve size din olarak “İslâm’ı” ihtiyar ettim. Her kim son derece açlık halinde çaresiz kalırsa, günaha meyl kasdı olmaksızın, canını kurtaracak kadar haram etlerden yiyebilir. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
[ 005.003 ] | ( EO ) |
Size şunlar haram kılındı: ölü, kan, ınzir eti, Allahdan başkâsının namına boğazlanan, bir de boğulmuş, yahud vurulmuş yahud yuvarlanmış, yahud süsülmüş, yahud canavar yırtmış olub da canı üzerinde iken kesmedikleriniz ve dikili taşlar üzerinde boğazlananlar ve zararla kısmet paylaşmanız, hep bunlar birer fisk (yoldan çıkıştır) bu gün kâfirler deninizi söndürebilmekten ümidlerini kestiler, onlardan korkmayın, yalnız benden korkun, işte bugün sizin için dinininiz kemale yetirdim, üzerinizdeki ni'metimi tamâma irdirdim, ve size din olarak islâma rıza verdim, şu kadar ki her kim son derece açlık halinde çaresiz kalırda günaha meyl maksadı olmaksızın onlardan yemeğe muztarr olursa elbette Allah gafur, rahîmdir. |
[ 005.003 ] | ( ES ) |
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir. |
[ 005.003 ] | ( NQ ) |
Forbidden to you (for food) are: Al-Maytatah (the dead animals - cattle-beast not slaughtered), blood, the flesh of swine, and the meat of that which has been slaughtered as a sacrifice for others than Allah, or has been slaughtered for idols, etc., or on which Allah's Name has not been mentioned while slaughtering, and that which has been killed by strangling, or by a violent blow, or by a headlong fall, or by the goring of horns - and that which has been (partly) eaten by a wild animal - unless you are able to slaughter it (before its death) - and that which is sacrificed (slaughtered) on An-Nusub (stone altars). (Forbidden) also is to use arrows seeking luck or decision, (all) that is Fisqun (disobedience of Allah and sin). This day, those who disbelieved have given up all hope of your religion, so fear them not, but fear Me. This day, I have perfected your religion for you, completed My Favour upon you, and have chosen for you Islam as your religion. But as for him who is forced by severe hunger, with no inclination to sin (such can eat these above-mentioned meats), then surely, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 005.004 ] | ( KK ) |
يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللَّهُ فَكُلُوا مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ ﴿ ٤ ﴾ |
[ 005.004 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.004 ] | ( AY ) |
(Ey Resûlüm), kendilerine hangi şeylerin helâl kılındığını sana soruyorlar. De ki: “ Bütün pâk nimetler size helâl kılınmıştır. Alıştırarak ve Allah’ın size öğrettiği av edeblerinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutuverdiklerinden de yeyin ve üzerine Allah’ın ismini anın (BİSMİLLÂH deyin). Allah’dan korkun, Çünkü Allah,’ın hesaba çekişi çok çabuktur.” |
[ 005.004 ] | ( EO ) |
Sana soruyorlar: Kendileri için halâl kılınan ne? De ki sizin için bütün pâk ni'metler halâl kılındı, alıştırarak ve Allahın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların da size tutuverdiklerinden yeyin ve üzerine «besmele» çekin ve Allahdan korkun, çünkü Allahın muhasebesi çok sür'atlidir. |
[ 005.004 ] | ( ES ) |
Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve temiz şeyler helal kılındı." Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin), Allah'tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk görendir. |
[ 005.004 ] | ( NQ ) |
They ask you (O Muhammad ) what is lawful for them (as food ). Say: "Lawful unto you are At-Tayyibat [all kind of Halal(lawful-good) foods which Allah has made lawful (meat of slaughtered eatable animals, milk products, fats, vegetables and fruits, etc.)]. And those beasts and birds of prey which you have trained as hounds, training and teaching them (to catch) in the manner as directed to you by Allah; so eat of what they catch for you, but pronounce the Name of Allah over it, and fear Allah. Verily, Allah is Swift in reckoning." |
[ 005.005 ] | ( KK ) |
اَلْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْاِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ ﴿ ٥ ﴾ |
[ 005.005 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.005 ] | ( AY ) |
Bugün temiz ve pâk ni’metler size helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size helâl olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Namuslu, zina yapmamış ve gizli dostlar edinmemiş olduğunuz hâlde, mü’minlerden hür ve iffetli kadınlarla, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden (Hristiyan ve Yahûdiler’den) yine hür ve iffetli kadınları, mehirlerini verip nikâhlayınca, onlar size helâldir. Kim şerîatın hükümlerini tanımaz, îmanı inkâr ederse, bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardandır. |
[ 005.005 ] | ( EO ) |
Bugün pâk ni'metler sizin için halâl kılındı, hem mü'mîn kadınların hurr olanlariyle sizden evvel kitâb verilen ümmetlerin hur kadınları da iffetlerinizi muhafaza ederek, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın kendilerine mehirlerini verib nikâhladığınız takdirde size halâldır, ve her kim şeriatin ahkâmını tanımazsa her halde bütün işlediği hederdir ve âhırette o, husranda kalanlardandır. |
[ 005.005 ] | ( ES ) |
Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır. |
[ 005.005 ] | ( NQ ) |
Made lawful to you this day are At-Tayyibat [all kinds of Halal (lawful) foods, which Allah has made lawful (meat of slaughtered eatable animals, etc., milk products, fats, vegetables and fruits, etc.). The food (slaughtered cattle, eatable animals, etc.) of the people of the Scripture (Jews and Christians) is lawful to you and yours is lawful to them. (Lawful to you in marriage) are chaste women from the believers and chaste women from those who were given the Scripture (Jews and Christians) before your time, when you have given their due Mahr (bridal money given by the husband to his wife at the time of marriage), desiring chastity (i.e. taking them in legal wedlock) not committing illegal sexual intercourse, nor taking them as girl-friends. And whosoever disbelieves in the Oneness of Allah and in all the other Articles of Faith [i.e. His (Allah's), Angels, His Holy Books, His Messengers, the Day of Resurrection and Al-Qadar (Divine Preordainments)], then fruitless is his work, and in the Hereafter he will be among the losers. |
[ 005.006 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ مِنْهُ مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿ ٦ ﴾ |
[ 005.006 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.006 ] | ( AY ) |
Ey mü’minler! Namaza kalkacağınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi (dirseklerinizle beraber) yıkayın, başınızı (ıslak elle silin) mesh edin ve ayaklarınızı da (topuklarınızla beraber) yıkayın. Eğer cünub iseniz boy abdesti alın. Eğer hasta veya yolculukta bulunuyorsanız veya içinizden biri ayak yolundan gelmişse veya kadınlara dokunmuş (cima etmiş) iseniz ve bu hallerde su bulamamışsanız, o vakit pâk bir toprakla teyemmüm edin, niyetle ondan (o topraktan) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size bir güçlük dilemez, fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, tâ ki şükredesiniz. |
[ 005.006 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Namaza kalkacağınız vakit yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınıza mesh edib her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın, cünübseniz tas tamam yıkanın, eğer hasta veya seferde olursunuz veya biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunursunuz da suya gücünüz yetmezse o vakit de temiz bir toprağa teyemmüm edin: niyyetle ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh eyleyin, Allahın muradı sizi sıkıntıya koşmak değil ve lâkin o sizi pam pâk etmek ve üzerinizdeki ni'metini tamamlamak istiyor ki şükredesiniz. |
[ 005.006 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. |
[ 005.006 ] | ( NQ ) |
O you who believe! When you intend to offer As-Salat (the prayer), wash your faces and your hands (forearms) up to the elbows, rub (by passing wet hands over) your heads, and (wash) your feet up to ankles . If you are in a state of Janaba(i.e. had a sexual discharge), purify yourself (bathe your whole body). But if you are ill or on a journey or any of you comes from answering the call of nature, or you have been in contact with women (i.e. sexual intercourse) and you find no water, then perform Tayammum with clean earth and rub therewith your faces and hands. Allah does not want to place you in difficulty, but He wants to purify you, and to complete His Favour on you that you may be thankful. |
[ 005.007 ] | ( KK ) |
وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُمْ بِهِ إِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿ ٧ ﴾ |
[ 005.007 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.007 ] | ( AY ) |
Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve sizi “Dinledik, itâat ettik” dediğiniz zaman, bağladığı mîsakını unutmayın, hatırlayın. Allah’dan korkun. Şüphesiz ki Allah, bütün göğüslerin (kalplerin) esrarını tamamiyle bilir. |
[ 005.007 ] | ( EO ) |
Allahın üzerinizdeki ni'metini ve sizi «işittik, itaat ettik» dediğiniz vakit bağladığı misakını unutmayın, Allahdan korkun, çünkü Allah bütün sinelerin künhünü bilir. |
[ 005.007 ] | ( ES ) |
Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir. |
[ 005.007 ] | ( NQ ) |
And remember Allah's Favour upon you and His Covenant with which He bound you when you said: "We hear and we obey." And fear Allah. Verily, Allah is All-Knower of the secrets of (your) breasts. |
[ 005.008 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُوا اِعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿ ٨ ﴾ |
[ 005.008 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.008 ] | ( AY ) |
Ey mü’minler! Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şâhidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin. Adâlet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır. |
[ 005.008 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Allah için duran hâkimler, adâlet nümunesi şahidler olunuz ve sakın bir kavme buğzunuz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adâlet edin takvaya en yakın olan odur, Allahdan korkun müttekı olun çünkü Allah her ne yaparsanız habîrdir. |
[ 005.008 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. |
[ 005.008 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Stand out firmly for Allah and be just witnesses and let not the enmity and hatred of others make you avoid justice. Be just: that is nearer to piety, and fear Allah. Verily, Allah is Well-Acquainted with what you do. |
[ 005.009 ] | ( KK ) |
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ ﴿ ٩ ﴾ |
[ 005.009 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.009 ] | ( AY ) |
Allah, îman edip sâlih amel işleyenlere vaad etti ki, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. |
[ 005.009 ] | ( EO ) |
Allah o iyman edib salih amelleri yapan kullarına şöyle va'd buyurdu; Hem mağfiret var, onlara hem ecri azîm. |
[ 005.009 ] | ( ES ) |
Allah, iman edenlere ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır. |
[ 005.009 ] | ( NQ ) |
Allah has promised those who believe (in the Oneness of Allah - Islamic Monotheism) and do deeds of righteousness, that for them there is forgiveness and a great reward (i.e. Paradise). |
[ 005.010 ] | ( KK ) |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيم ِ ﴿ ١٠ ﴾ |
[ 005.010 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.010 ] | ( AY ) |
Küfre varıp âyetlerimizi tekzip edenlere gelince, onlar, cehennemliktirler. |
[ 005.010 ] | ( EO ) |
Küfredib âyetlerimizi tekzib edenlere de şu: Onlar eshabı cahîm. |
[ 005.010 ] | ( ES ) |
İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, cehennemliktirler. |
[ 005.010 ] | ( NQ ) |
They who disbelieve and deny our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) are those who will be the dwellers of the Hell-fire. |
[ 005.011 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿ ١١ ﴾ |
[ 005.011 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.011 ] | ( AY ) |
Ey mü’minler! Allah’ın üzerinizdeki ni’metini hatırlayın. Hani bir kavim (Kureyş) size ellerini uzatmayı (sizi öldürmeyi) kurmuştu da Allah, bunların ellerini sizden menetmişti. Allah’dan korkun. Mü'minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler. |
[ 005.011 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Anın Allahın üzerinizdeki o ni'metini ki bir vakıt size bir kavm el uzatmayı kurmuştu da o bunların ellerini size dokunmaktan men'etmişti, siz hep Allaha korunun ve mü'minler yalnız Allaha dayansınlar. |
[ 005.011 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) yeltenmişti de, O (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun. Müminler yalnız Allah'a dayansınlar. |
[ 005.011 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Remember the Favour of Allah unto you when some people desired (made a plan) to stretch out their hands against you, but (Allah) withheld their hands from you. So fear Allah. And in Allah let believers put their trust. |
[ 005.012 ] | ( KK ) |
وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَوةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَوةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا َلاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَ َلاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُفَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ ﴿ ١٢ ﴾ |
[ 005.012 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.012 ] | ( AY ) |
Andolsun ki, Allah, İsrâil oğullarından misak (ahd ve söz ) almıştı. İçlerinden on iki nazır (kavimlerinin hallerini bildirecek kulağı delik kimseler) bulundurmuştuk. Allah onlara şöyle demişti: “ Muhakkak ben sizinle beraberim. And olsun ki, eğer namazı kılar, zekâtı verir, Peygamberlerime îman eder, kendilerine kuvvetle yardım eder, Allah yolunda güzel nafaka verirseniz mutlaka sizden, günahlarınızı örterim. Gerçekten sizi, (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koyarım. Artık bundan sonra da içinizden kim nankörlük eder, kâfir olursa o, muhakkak dosdoğru yolun ortasından sapmıştır.” |
[ 005.012 ] | ( EO ) |
Celâli hakkı için ki Allah Beni İsrailden misak almıştı ve içlerinden on iki nakıb göndermiştik ve Allah buyurmuştu: haberiniz olsun ben sizinle beraberim, celâlim hakkı için eğer siz namazı kılar, zekâtı verir ve Rasullerime inanır, kendilerine kuvvetle yardım eder ve Allaha karzı hasenle ıkraz muamelesi yaparsanız elbette tarafınızdan kabahatlarınızı keffaretlerim ve mutlak sizi altından nehirler akar Cennetlere korum, bundan sonra da içinizden her kim nankörlük eder küfre saparsa artık düz yolun ortasında sapmış, kendini zayi' etmiş olur. |
[ 005.012 ] | ( ES ) |
Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur. |
[ 005.012 ] | ( NQ ) |
Indeed Allah took the covenant from the Children of Israel (Jews), and We appointed twelve leaders among them. And Allah said: "I am with you if you perform As-Salat (Iqamat-as-Salat) and give Zakat and believe in My Messengers; honour and assist them, and lend to Allah a good loan. Verily, I will remit your sins and admit you to Gardens under which rivers flow (in Paradise). But if any of you after this, disbelieved, he has indeed gone astray from the Straight Path." |
[ 005.013 ] | ( KK ) |
فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ وَلاَ تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَى خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ ﴿ ١٣ ﴾ |
[ 005.013 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.013 ] | ( AY ) |
Sonra bu misâklarını (ahd ve sözlerini) bozdukları içindir ki, biz, onları lânetledik (rahmetimizden kovduk) ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar, kelimeleri (Tevrât’taki Peygambere ait vasıfları ve bazı âyetleri) yerlerinden oynatarak değiştirir tahrif ederler ve onlar, emredildikleri hakikatlerden nasîp almayı da (Peygambere îman etmeyi) terk ettiler. İçlerinden pek azı müstesna, sen, onlardan daima bir hâinliğin farkına varıp duracaksın. Böyleyken yine onlardan suçları bağışla ve aldırma; Çünkü Allah, iyilik edenleri sever. |
[ 005.013 ] | ( EO ) |
Sonra bu misaklarını nakzettikleri içindir ki biz onları lâ'netledik ve kalblerini kas katı ettik, kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler, ıhtar edildikleri hakikatlerden hazz almayı unuttular, içlerinden pek azı müstesna olmak üzere onlardan daima bir hainliğe muttali' olur durursun, yine sen onlardan afvet ve aldırma, çünkü Allah ihsan edenleri sever. |
[ 005.013 ] | ( ES ) |
Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever. |
[ 005.013 ] | ( NQ ) |
So because of their breach of their covenant, We cursed them, and made their hearts grow hard. They change the words from their (right) places and have abandoned a good part of the Message that was sent to them. And you will not cease to discover deceit in them, except a few of them. But forgive them, and overlook (their misdeeds). Verily, Allah loves Al-Muhsinun(good-doers - see V.2:112). |
[ 005.014 ] | ( KK ) |
وَمِنَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَى أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿ ١٤ ﴾ |
[ 005.014 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.014 ] | ( AY ) |
“ Biz Hristiyanız” diyenlerden de misâklarını (sağlam sözlerini) almıştık. Derken bunlar da emredildikleri hakikatlerden nasîp almayı (Peygambere îman etmeyi) terk ettiler. Biz de aralarına, kıyâmet gününe kadar sürecek kin ve düşmanlık bıraktık. Yakında Allah, onlara, ne işler yaptıklarını haber verecektir. |
[ 005.014 ] | ( EO ) |
«Biz, Nasarâyız» diyenlerden de misaklarını almıştık derken bunlar da ıhtar edildikleri hakıkatlerin bir çoğunu unuttular, biz de aralarına Kıyamet gününe kadar sürecek buğz-u adavet bıraktık, yarın Allah onlara ne san'atler yaptıklarını haber verecek |
[ 005.014 ] | ( ES ) |
Biz hıristiyanız diyenlerden de söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu unutmuşlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık soktuk. Allah, ne yapmış olduklarını onlara - elbette haber verecektir. |
[ 005.014 ] | ( NQ ) |
And from those who call themselves Christians, We took their covenant, but they have abandoned a good part of the Message that was sent to them. So We planted amongst them enmity and hatred till the Day of Resurrection (when they discarded Allah's Book, disobeyed Allah's Messengers and His Orders and transgressed beyond bounds in Allah's disobedience), and Allah will inform them of what they used to do. |
[ 005.015 ] | ( KK ) |
يَاأَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ ﴿ ١٥ ﴾ |
[ 005.015 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.015 ] | ( AY ) |
Ey Yahûdî ve Hristiyanlar! Şimdi size Peygamberimiz geldi; kitabınızdan gizlemekte olduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir çoğundan da geçiyor. İşte size, Allah’dan bir Nûr (Hazret-i Muhammed aleyhisselâm) ve aydın bir kitap (KUR’ÂN) geldi. |
[ 005.015 ] | ( EO ) |
Ey Ehli kitab, şimdi size Resulümüz geldi, kitabınızın gizlemekte olduğunuz bir çok yerlerini sizlere beyan ediyor, bir çoğundan da geçiyor, işte size Allahdan bir nur, bir parlak kitab geldi. |
[ 005.015 ] | ( ES ) |
Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açıklayan, çoğundan da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah'tan bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir. |
[ 005.015 ] | ( NQ ) |
O people of the Scripture (Jews and Christians)! Now has come to you Our Messenger (Muhammad ) explaining to you much of that which you used to hide from the Scripture and passing over (i.e. leaving out without explaining) much. Indeed, there has come to you from Allah a light (Prophet Muhammad ) and a plain Book (this Qur'an). |
[ 005.016 ] | ( KK ) |
يَهْدِي بِهِ اللَّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلاَمِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِهِ وَيَهْدِيهِمْ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ ﴿ ١٦ ﴾ |
[ 005.016 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.016 ] | ( AY ) |
Allah, rızasına uyanları o nurla selâmet yollarına iletir ve onları, izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp doğru yola (İslâma) götürür. |
[ 005.016 ] | ( EO ) |
Allah bununla rıdvanı ardınca gideni selâmet yollarına doğrultacak ve iznile onları zulmetlerden nura çıkarıb doğru bir yola koyacak. |
[ 005.016 ] | ( ES ) |
Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder. |
[ 005.016 ] | ( NQ ) |
Wherewith Allah guides all those who seek His Good Pleasure to ways of peace, and He brings them out of darkness by His Will unto light and guides them to a Straight Way (Islamic Monotheism). |
[ 005.017 ] | ( KK ) |
لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ أَنْ يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿ ١٧ ﴾ |
[ 005.017 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.017 ] | ( AY ) |
Andolsun ki, “ Allah, o Meryem’in oğlu Mesih’dir” diyenler şüphesiz kâfir olmuştur. De ki: “ Eğer Allah, Meryem’in oğlu Mesih’i, anasını ve arzda bulunanların hepsini yok etmek isterse, ondan kim bir şey kurtarabilir. Göklerin ve yerin aralarındaki her şeyin mülkü (hâkimiyeti) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır ve her şeye kadirdir.” |
[ 005.017 ] | ( EO ) |
Kasem olsun ki küfretti şunlar «Allah o Meryemin oğlu Mesih» tir diyenler, de ki: Eğer Allah Meryemin oğlu Mesihı ve anasını ve Arzda bulunanların hepsini helâk etmek murad ederse ondan kim bir şey kurtarabilir, bütün Göklerin ve Yerin ve aralarında ne varsa hepsinin mülkü Allahın, dilediğini yaratır ve Allah her şey'e kadîrdir. |
[ 005.017 ] | ( ES ) |
Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir. |
[ 005.017 ] | ( NQ ) |
Surely, in disbelief are they who say that Allah is the Messiah, son of Maryam (Mary) . Say (O Muhammad ): "Who then has the least power against Allah, if He were to destroy the Messiah, son of Maryam (Mary), his mother, and all those who are on the earth together?" And to Allah belongs the dominion of the heavens and the earth, and all that is between them. He creates what He wills. And Allah is Able to do all things. |
[ 005.018 ] | ( KK ) |
وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى نَحْنُ أَبْنَاءُ اللَّهِ وَأَحِبَّاؤُهُ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ ﴿ ١٨ ﴾ |
[ 005.018 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.018 ] | ( AY ) |
Yahûdiler ve Hristiyanlar: “ Biz, Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz.” dediler. Onlara de ki, o hâlde neye günahlarınızdan ötürü Allah size azap ediyor? Hayır, şüphesiz siz onun yarattığından bir insansınız. Dilediğini bağışlar ve dilediğine de azap eder. Göklerin ve yerin ve aralarındaki her şeyin mülkü Allah’ındır. Nihâyet dönüş O’nadır. |
[ 005.018 ] | ( EO ) |
Bir de Yehud ve Nesârâ «biz Allahın oğulları ve sevgilileriyiz» dediler, de ki: öyle de niçin size günâhlarınızla azab ediyor? Doğrusu siz onun yarattıklarından bir beşersiniz, dilediğine mağfiret ediyor dilediğine azab, Göklerin ve Yerin ve aralarındakilerin mülkü bütün Allahındır, nihayet dönüş de onadır. |
[ 005.018 ] | ( ES ) |
Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: " O halde niçin günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır, siz de O'nun yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. Nihayet dönüş de O'nadır. |
[ 005.018 ] | ( NQ ) |
And (both) the Jews and the Christians say: "We are the children of Allah and His loved ones." Say: "Why then does He punish you for your sins?" Nay, you are but human beings, of those He has created, He forgives whom He wills and He punishes whom He wills. And to Allah belongs the dominion of the heavens and the earth and all that is between them, and to Him is the return (of all). |
[ 005.019 ] | ( KK ) |
يَاأَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلاَ نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿ ١٩ ﴾ |
[ 005.019 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.019 ] | ( AY ) |
Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin arası kesildiği bir boşluk zamanında size İslâm dinini açıklayan Peygamberimiz (Hazret-i Muhammed aleyhisselâm) gelmiştir. Tâ ki, bize, müjdeleyici ve korkutucu bir elçi gelmedi, demiyesiniz. Gerçekten size, cennet müjdecisi ve cehennem habercisi gelmiştir. Allah, her şeye kadirdir. |
[ 005.019 ] | ( EO ) |
Ey Ehli kitab! Peygamberlerin arası kesildiği, bilinemez hale geldiği bir fetret zamanında bakınız size Resulümüz geldi, tatlı ve acı hakıkatleri size beyan ediyor, bize ne beşaretle sevindirecek bir müjdeci, ne ıhtar ile kocunduracak bir inzarcı gelmedi demeyeseniz, işte size hem beşîr, hem nezîr bir Peygamber geldi, ve Allah her şey'e kadîrdir. |
[ 005.019 ] | ( ES ) |
Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın kıyamet gününde): "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeye kadirdir. |
[ 005.019 ] | ( NQ ) |
O people of the Scripture (Jews and Christians)! Now has come to you Our Messenger (Muhammad ) making (things) clear unto you, after a break in (the series of) Messengers, lest you say: "There came unto us no bringer of glad tidings and no warner. " But now has come unto you a bringer of glad tidings and a warner. And Allah is Able to do all things. |
[ 005.020 ] | ( KK ) |
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَاقَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَآتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ ﴿ ٢٠ ﴾ |
[ 005.020 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.020 ] | ( AY ) |
Bir vakit Mûsâ, kavmine şöyle demişti: “ Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Zira içinizden size peygamberler gönderdi ve sizi hükümdarlar yaptı, âlemlerden hiç birine vermediği şeyi size verdi. |
[ 005.020 ] | ( EO ) |
Bir vakit de Musâ kavmine şöyle demişti: Ey kavmim, Allahın size olan ni'metini düşünün, zira içinizde Peygamberler vücude getirdi ve sizi mülûk yaptı, ve size âlemînden hiç birine vermediği şeyi verdi. |
[ 005.020 ] | ( ES ) |
Musa kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O, içinizden peygamberler çıkardı. Sizi hükümdarlar yaptı. Ve âlemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi." |
[ 005.020 ] | ( NQ ) |
And (remember) when Musa (Moses) said to his people: "O my people! Remember the Favour of Allah to you, when He made Prophets among you, made you kings, and gave you what He had not given to any other among the 'Alamin (mankind and jinns, in the past)." |
[ 005.021 ] | ( KK ) |
يَاقَوْمِ ادْخُلُوا الْأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّتِي كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ وَلاَ تَرْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ ﴿ ٢١ ﴾ |
[ 005.021 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.021 ] | ( AY ) |
Ey Kavmim, Allah’ın sizin için (vatan) takdir ettiği mukaddes yere (Beyti Makdis’e veya Şam’a) girin ve düşmandan kaçıp arkanıza dönmeyin ki, hüsrana düşer, zarara uğrarsınız.” |
[ 005.021 ] | ( EO ) |
Ey kavmim, haydi Allahın sizin için yazdığı Arzı mukaddese girin ve arkanıza dönmeyin ki husrana düşerek berbad olursunuz. |
[ 005.021 ] | ( ES ) |
Ey kavmim, Allah'ın size yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrarsınız. |
[ 005.021 ] | ( NQ ) |
O my people! Enter the holy land (Palestine) which Allah has assigned to you, and turn not back (in flight) for then you will be returned as losers. |
[ 005.022 ] | ( KK ) |
قَالُوا يَامُوسَى إِنَّ فِيهَا قَوْمًا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ ﴿ ٢٢ ﴾ |
[ 005.022 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.022 ] | ( AY ) |
İsrâil oğulları: “ Ya Mûsa! O mukaddes yerde zâlimler kavmi var. Onlar, oradan çıkmadıkça asla biz oraya giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, o zaman, biz de gireriz.” dediler. |
[ 005.022 ] | ( EO ) |
Ya Musâ, dediler: Orada bir kavm var hepsi cebbar, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya giremeyiz, şayed çıkarlarsa biz de gireriz. |
[ 005.022 ] | ( ES ) |
Onlar da: "Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de gireriz" dediler. |
[ 005.022 ] | ( NQ ) |
They said: "O Musa (Moses)! In it (this holy land) are a people of great strength, and we shall never enter it, till they leave it; when they leave, then we will enter." |
[ 005.023 ] | ( KK ) |
قَالَ رَجُلاَنِ مِنَ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَ فَإِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَإِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللَّهِ فَتَوَكَّلُوا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ ﴿ ٢٣ ﴾ |
[ 005.023 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.023 ] | ( AY ) |
Allah’dan korkanlardan, Allah’ın kendilerine ihsan ettiği iki adam şöyle dedi: “ Zâlimlerin şehrine ait kapıdan girin. Oraya girince muhakkak galibsiniz. Artık gerçek mü'minlerseniz Allah’a tevekkül edin.” |
[ 005.023 ] | ( EO ) |
Onların o, korktukları kimselerden Allahın ni'metini iymanına kavuşturduğu iki er çıktı dedi ki «üzerlerine hücum edin kapıyı tutun bir kerre ona girdiniz mi muhakkak galibsinizdir, haydin Allaha mütevekkil olun gerçekten mü'minlerseniz. |
[ 005.023 ] | ( ES ) |
Allah'tan korkan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle dedi: "Onların üzerlerine kapıdan girin. Oradan girerseniz muhakkak galip gelirsiniz. Eğer layıkıyla inanıyorsanız yalnız Allah'a dayanın. |
[ 005.023 ] | ( NQ ) |
Two men of those who feared (Allah and) on whom Allah had bestowed His Grace [they were ���� � ���� Yusha' (Joshua) and Kalab (Caleb)] said: "Assault them through the gate, for when you are in, victory will be yours, and put your trust in Allah if you are believers indeed." |
[ 005.024 ] | ( KK ) |
قَالُوا يَامُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَدًا مَا دَامُوا فِيهَا فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلاَ إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ ﴿ ٢٤ ﴾ |
[ 005.024 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.024 ] | ( AY ) |
İsrâil oğulları şöyle dediler: “ Ey Mûsa, o zâlimler orada iken biz hiç bir zaman oraya giremeyiz. Artık sen ve Rabb’in beraber gidin de ikiniz harp edin; biz mutlaka burada oturucularız.” |
[ 005.024 ] | ( EO ) |
Ya Musâ, dediler: Onlar orada bulundukça biz oraya ebedâ giremeyiz, haydi sen rabbınla git ikiniz harb edin biz işte burada otururuz. |
[ 005.024 ] | ( ES ) |
Kavmi Musa'ya: "Ey Musa! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada oturacağız" dediler. |
[ 005.024 ] | ( NQ ) |
They said: "O Musa (Moses)! We shall never enter it as long as they are there. So go you and your Lord and fight you two, we are sitting right here." |
[ 005.025 ] | ( KK ) |
قَالَ رَبِّ إِنِّي لاَ أَمْلِكُ إِلاَّ نَفْسِي وَأَخِي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ ﴿ ٢٥ ﴾ |
[ 005.025 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.025 ] | ( AY ) |
Mûsa: “ Ya Rab! Ben kendimle kardeşimden başkasına sâhip değilim, diğerlerine söz geçiremiyorum; bizimle bu fâsık kavmin arasını sen ayır.” dedi. |
[ 005.025 ] | ( EO ) |
Dedi: Yarab, görüyorsun ben nefsimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle o fasıkler kavminin arasını ayır. |
[ 005.025 ] | ( ES ) |
Musa: "Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır" dedi. |
[ 005.025 ] | ( NQ ) |
He [Musa (Moses)] said: "O my Lord! I have power only over myself and my brother, so separate us from the people who are the Fasiqun (rebellious and disobedient to Allah)!" |
[ 005.026 ] | ( KK ) |
قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ أَرْبَعِينَ سَنَةً يَتِيهُونَ فِي الْأَرْضِ فَلاَ تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ ﴿ ٢٦ ﴾ |
[ 005.026 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.026 ] | ( AY ) |
Allah, Mûsa (aleyhisselâma) şöyle buyurdu: “ Artık orası (Mukaddes yer), onlara kırk yıl haram edilmiştir. Oldukları yerde (Tîh sahrasında) başıboş, şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O hale, o fâsıklar kavminin hallerine kederlenme.” |
[ 005.026 ] | ( EO ) |
Buyurdu ki artık orası onlara kırk yıl haram kılındı, oldukları yerde sersem sersem dönüb duracaklar, artık acıma o fasık kavme. |
[ 005.026 ] | ( ES ) |
Allah Musa'ya şöyle dedi: "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O fâsık kavim için üzülme!". |
[ 005.026 ] | ( NQ ) |
(Allah) said: "Therefore it (this holy land) is forbidden to them for forty years; in distraction they will wander through the land. So be not sorrowful over the people who are the Fasiqun (rebellious and disobedient to Allah)." |
[ 005.027 ] | ( KK ) |
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْآخَرِ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللَّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ ﴿ ٢٧ ﴾ |
[ 005.027 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.027 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm, ehl-i kitaba, Âdem’in iki oğlunun haberini hakkıyla oku. Onlar, Allah rızasını kazanmak için kurban kesmişlerdi (hayır işlemişlerdi) de birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmıyan (Kâbil) diğerine: “ Seni muhakkak öldüreceğim.” demişti. Kardeşi ona şöyle cevap vermişti. “Allah, ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder.” |
[ 005.027 ] | ( EO ) |
Hem onlara Âdemin iki oğlunun kıssasını hakkıyle oku, hani ikisi birer yakınlık takdim ettiler de birinden kabul edildi diğerinden edilmedi «seni mutlak öldürürüm» dedi, obiri yok dedi: Allah ancak müttekılerden kabul buyurur. |
[ 005.027 ] | ( ES ) |
Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti. Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder". |
[ 005.027 ] | ( NQ ) |
And (O Muhammad ) recite to them (the Jews) the story of the two sons of Adam [Habil (Abel) and Qabil (Cain)] in truth; when each offered a sacrifice (to Allah), it was accepted from the one but not from the other. The latter said to the former: "I will surely kill you. " The former said: "Verily, Allah accepts only from those who are Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2)." |
[ 005.028 ] | ( KK ) |
لَئِنْ بَسَطْتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَا بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لِأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ ﴿ ٢٨ ﴾ |
[ 005.028 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.028 ] | ( AY ) |
Yemin ederim ki, eğer beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’dan korkarım. |
[ 005.028 ] | ( EO ) |
Ben isterim ki sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenüb varasın da o ateşe lâyıklardan olasın, zalimlerin cezası işte budur. |
[ 005.028 ] | ( ES ) |
Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da,
ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin
Rabb'i olan Allah'tan korkarım. |
[ 005.028 ] | ( NQ ) |
If you do stretch your hand against me to kill me, I shall never stretch my hand against you to kill you, for I fear Allah; the Lord of the 'Alamin (mankind, jinns, and all that exists). |
[ 005.029 ] | ( KK ) |
إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ ﴿ ٢٩ ﴾ |
[ 005.029 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.029 ] | ( AY ) |
Ben şüphesiz isterim ki, sen kendi günahınla benim günahımı da yüklenesin. Böylece cehennemliklerden olasın. İşte zâlimlerin cezası budur. |
[ 005.029 ] | ( EO ) |
Ben isterim ki sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenüb varasın da o ateşe lâyıklardan olasın, zalimlerin cezası işte budur. |
[ 005.029 ] | ( ES ) |
Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur". |
[ 005.029 ] | ( NQ ) |
Verily, I intend to let you draw my sin on yourself as well as yours, then you will be one of the dwellers of the Fire, and that is the recompense of the Zalimun (polytheists and wrong-doers). |
[ 005.030 ] | ( KK ) |
فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُ فَأَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرِينَ ﴿ ٣٠ ﴾ |
[ 005.030 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.030 ] | ( AY ) |
Nihâyet Kâbil nefsine uyarak kardeşini (Hâbil’i) öldürmeğe kalkışmış ve sonra onu öldürmüştü. Böylece ziyana uğrayanlardan olmuştu. |
[ 005.030 ] | ( EO ) |
Bunun üzerine nefsi kendine kardeşini öldürmeyi kolay gösterdi, tuttu onu öldürdü, artık husrana düşenlerden olmuştu. |
[ 005.030 ] | ( ES ) |
Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu. |
[ 005.030 ] | ( NQ ) |
So the Nafs (self) of the other (latter one) encouraged him and made fair-seeming to him the murder of his brother; he murdered him and became one of the losers. |
[ 005.031 ] | ( KK ) |
فَبَعَثَ اللَّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْأَةَ أَخِيهِ قَالَ يَاوَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْأَةَ أَخِي فَأَصْبَحَ مِنَ النَّادِمِينَ ﴿ ٣١ ﴾ |
[ 005.031 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.031 ] | ( AY ) |
Sonra Allah bir karga gönderdi. Kâbil’e kardeşinin ölü cesedini nasıl örteceğini göstermek için o karga, yeri eşeliyordu. Kâbil: “ Bana yazıklar olsun! Ben şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini örtemedim.” dedi. Artık o pişmanlığa düşenlerden olmuştu. |
[ 005.031 ] | ( EO ) |
Derken Allah bir karga gönderdi, yeri deşiyordu ki ona kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstersin, eyvah, dedi: şu karga kadar olub da kardeşimin cesedini örtemedim ha! Artık peşimanlığa düşenlerden olmuştu. |
[ 005.031 ] | ( ES ) |
Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve pişman olanlardan oldu. |
[ 005.031 ] | ( NQ ) |
Then Allah sent a crow who scratched the ground to show him to hide the dead body of his brother. He (the murderer) said: "Woe to me! Am I not even able to be as this crow and to hide the dead body of my brother?" Then he became one of those who regretted. |
[ 005.032 ] | ( KK ) |
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذَلِكَ فِي الْأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ ﴿ ٣٢ ﴾ |
[ 005.032 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.032 ] | ( AY ) |
Bundan dolayı İsrâil oğullarına kitabda bildirmiştik ki, kim kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde fesad (şirk) olmaksızın bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Gerçekten İsrâîloğullarına, peygamberlerimiz mûcizeler getirdiler. Sonra, onlardan bir çoğu, bu âyet ve mûcizeler arkasından, yine de yeryüzünde fesad ve cinâyet yapmakla haddi aşmaktadırlar. |
[ 005.032 ] | ( EO ) |
Bu ecilden Beni İsraîle kitabda bildirmiştik ki her kim bir nefsi bir nefis mukabili veya yer yüzünde bir fesadı olmaksızın öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur, kim de bir adamın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur; Celâlim hakkı için Resullerimiz onlara beyyinelerle geldiler de sonra içlerinden bir çoğu bütün bunların arkasından hâlâ yer yüzünde fesad ve cinayette israf etmekte bulunuyorlar. |
[ 005.032 ] | ( ES ) |
Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na: "Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur" hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler. |
[ 005.032 ] | ( NQ ) |
Because of that We ordained for the Children of Israel that if anyone killed a person not in retaliation of murder, or (and) to spread mischief in the land - it would be as if he killed all mankind, and if anyone saved a life, it would be as if he saved the life of all mankind. And indeed, there came to them Our Messengers with clear proofs, evidences, and signs, even then after that many of them continued to exceed the limits (e.g. by doing oppression unjustly and exceeding beyond the limits set by Allah by committing the major sins) in the land!. |
[ 005.033 ] | ( KK ) |
إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلاَفٍ أَوْ يُنفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنيَا وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿ ٣٣ ﴾ |
[ 005.033 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.033 ] | ( AY ) |
Allah’a ve Peygamberine karşı (müslümanlara karşı) savaşa kalkışanlarla yer yüzünde fesada çalışanların cezâsı, ancak öldürülmeleri, asılmaları yahut sağ elleriyle sol ayaklarının çaprazvâri kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. İşte, bu ceza, onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Âhirette ise kendilerine büyük bir azap vardır. |
[ 005.033 ] | ( EO ) |
Fakat Allaha ve Resulüne harbetmeğe kalkışan ve Yer yüzünde fesada çalışanların cezası, taktil olunmalarından veya asılmalarından veya ellerinin ayaklarının çapraz kesilmesinden veya bulundukları yerden nefyedilmelerinden başka bir şey olmaz. Bu onlara Dünyada çekecekleri bir zillettir, Âhırette ise kendilerine azîm bir azâb vardır. |
[ 005.033 ] | ( ES ) |
Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır. |
[ 005.033 ] | ( NQ ) |
The recompense of those who wage war against Allah and His Messenger and do mischief in the land is only that they shall be killed or crucified or their hands and their feet be cut off on the opposite sides, or be exiled from the land. That is their disgrace in this world, and a great torment is theirs in the Hereafter. |
[ 005.034 ] | ( KK ) |
إِلاَّ الَّذِينَ تَابُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ تَقْدِرُوا عَلَيْهِمْ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿ ٣٤ ﴾ |
[ 005.034 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.034 ] | ( AY ) |
Ancak kendilerini yakalamazdan önce tevbe edenler olursa, bilin ki Allah tevbeleri sebebiyle günahlarını mağfiret buyurucudur, çok merhamet edicidir. (Yalnız şahsî haklar bağışlanmaz; burada bağış hak sahibine aittir.) |
[ 005.034 ] | ( EO ) |
Ancak elinize geçirmezden evvel tevbe edenleri olursa biliniz ki Allah gafur, rahîmdir. |
[ 005.034 ] | ( ES ) |
Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. |
[ 005.034 ] | ( NQ ) |
Except for those who (having fled away and then) came back (as Muslims) with repentance before they fall into your power; in that case, know that Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 005.035 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿ ٣٥ ﴾ |
[ 005.035 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.035 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Allah’dan korkun ve onun rahmetine yaklaşmağa yol arayın. O’nun yolunda mücâhede yapın ki, kurtuluşa varasınız. |
[ 005.035 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Allahdan korkun ve ona yaklaşmağa vesile arayın ve onun yolunda mücahede edin ki felâha erebilesiniz. |
[ 005.035 ] | ( ES ) |
Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz. |
[ 005.035 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Do your duty to Allah and fear Him. Seek the means of approach to Him, and strive hard in His Cause as much as you can. So that you may be successful. |
[ 005.036 ] | ( KK ) |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿ ٣٦ ﴾ |
[ 005.036 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.036 ] | ( AY ) |
O kâfir olanlar için, eğer bütün yeryüzündekilerle bir o kadarı daha olsa da, kıyâmet gününün azabından kurtulmak için bunu feda etseler, yine kendilerinden kabul olunmaz. Onlara çok acıklı bir azap vardır. |
[ 005.036 ] | ( EO ) |
Şübhesiz o küfredenler bütün Arzdaki ve daha bir o kadarı onların olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar kendilerinden kabul edilmez, onlara elîm bir azab vardır. |
[ 005.036 ] | ( ES ) |
Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha inkâr edenlerin olsa, bunlar kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye olarak verseler yine onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. |
[ 005.036 ] | ( NQ ) |
Verily, those who disbelieve, if they had all that is in the earth, and as much again therewith to ransom themselves thereby from the torment on the Day of Resurrection, it would never be accepted of them, and theirs would be a painful torment. |
[ 005.037 ] | ( KK ) |
يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ ﴿ ٣٧ ﴾ |
[ 005.037 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.037 ] | ( AY ) |
Onlar, ateşten çıkmak isterler. Fakat onlar, bundan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bulunan bir azap vardır. |
[ 005.037 ] | ( EO ) |
Ateşten çıkmak istiyecekler, fakat ondan çıkacak değillerdir, onlara boyuna gidecek bir azab vardır. |
[ 005.037 ] | ( ES ) |
Cehennem ateşinden çıkmak isterler. Ama oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır. |
[ 005.037 ] | ( NQ ) |
They will long to get out of the Fire, but never will they get out therefrom, and theirs will be a lasting torment. |
[ 005.038 ] | ( KK ) |
وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿ ٣٨ ﴾ |
[ 005.038 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.038 ] | ( AY ) |
Erkek hırsızla kadın hırsızın, yaptıklarına karşılık ve Allah’dan bir azap olmak üzere, (sağ) ellerini kesin. Allah, mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. |
[ 005.038 ] | ( EO ) |
Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın sâbit oldu mu ellerini kesin, kazandıklarına cezaen Allahdan kelepçek, çünkü Allah azîzdir, hakîmdir. |
[ 005.038 ] | ( ES ) |
Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir. |
[ 005.038 ] | ( NQ ) |
Cut off (from the wrist joint) the (right) hand of the thief, male or female, as a recompense for that which they committed, a punishment by way of example from Allah. And Allah is All-Powerful, All-Wise. |
[ 005.039 ] | ( KK ) |
فَمَنْ تَابَ مِنْ بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللَّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿ ٣٩ ﴾ |
[ 005.039 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.039 ] | ( AY ) |
Kim yaptığı hırsızlık zulmünden tevbe eder ve hâlini düzeltirse muhakkak ki, Allah onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. |
[ 005.039 ] | ( EO ) |
Böyle iken her kim de işlediği zulmün arkasından tevbe edib salâha dönerse Allah elbette tevbesini kabul buyuruyor. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir. |
[ 005.039 ] | ( ES ) |
Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir. |
[ 005.039 ] | ( NQ ) |
But whosoever repents after his crime and does righteous good deeds (by obeying Allah), then verily, Allah will pardon him (accept his repentance). Verily, Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 005.040 ] | ( KK ) |
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿ ٤٠ ﴾ |
[ 005.040 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.040 ] | ( AY ) |
Ey İnsan! Sen bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülk ve tasarrufu Allah’ındır. O dilediğine azap eder ve dilediğini bağışlar. Allah her şeye kadirdir. |
[ 005.040 ] | ( EO ) |
Bilmezmisin ki Allah, bütün Semavat-ü Arz mülkü onun, dilediğini azaba çeker, dilediğinin günâhını örter olduğunu? Allah her şey'e kadîrdir. |
[ 005.040 ] | ( ES ) |
Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir. |
[ 005.040 ] | ( NQ ) |
Know you not that to Allah (Alone) belongs the dominion of the heavens and the earth! He punishes whom He wills and He forgives whom He wills. And Allah is Able to do all things. |
[ 005.041 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ لاَ يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا أُولَئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿ ٤١ ﴾ |
[ 005.041 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.041 ] | ( AY ) |
Ey şanlı Rasûl! Kalpleriyle inanmadıkları hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyenlerle (münâfıklarla) yahutilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar, durmadan yalan dinleyenler ve senin huzuruna gelmiyen başka bir kavim için, casusluk edenlerdir. Yerli yerinde hak olarak söylenen kelimeleri sonradan değiştirirler: “ Eğer size şu (fetva) verilirse, onu kabul edin verilmezse sakının” derler. Allah kimin fitneye düşmesini dilerse, asla sen onun lehine Allah’dan hiç bir şeye sahip olamazsın. Onlar, öyle kimselerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada bir perişanlık, âhirette de büyük bir azap vardır. |
[ 005.041 ] | ( EO ) |
Ey o şanlı Resul, seni mahzun etmesin o küfürde yarış edenler: gerek o ağızlariyle «amenna» deyib de kalbleri mü'min olmıyanlardan olsun ve gerek Yehudî olanlardan, onlar yalancılık etmek için dinlerler, sana gelmiyen diğer bir kavm için dinlerler, yerli yerinde söylenen kelimeleri sonradan tahrif ederler, size böyle fetva verilirse tutun verilmezse sakının derler, kim ki Allah onun fitneye düşmesini murad etmiştir sen, ihtimali yok, onun lehine Allahdan zerrece bir şey'e malik olamazsın; onlar öyle kimselerdir ki Allah kalblerini tahtir etmek murad etmemiştir, onların Dünyada hakları bir zillet, Âhırette de hakları azîm bir azabdır. |
[ 005.041 ] | ( ES ) |
Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır. |
[ 005.041 ] | ( NQ ) |
O Messenger (Muhammad )! Let not those who hurry to fall into disbelief grieve you, of such who say: "We believe" with their mouths but their hearts have no faith. And of the Jews are men who listen much and eagerly to lies - listen to others who have not come to you. They change the words from their places; they say, "If you are given this, take it, but if you are not given this, then beware!" And whomsoever Allah wants to put in Al-Fitnah [error, because of his rejecting the Faith], you can do nothing for him against Allah. Those are the ones whose hearts Allah does not want to purify (from disbelief and hypocrisy); for them there is a disgrace in this world, and in the Hereafter a great torment. |
[ 005.042 ] | ( KK ) |
سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ ﴿ ٤٢ ﴾ |
[ 005.042 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.042 ] | ( AY ) |
Onlar boyuna yalancılık için dinlerler, boyuna haram yerler. Eğer aralarında hüküm vermek için sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister kendilerinden yüz çevir; eğer yüz çevirirsen, sana hiç bir zarar veremezler. Eğer hükmedersen, aralarında adâletle hüküm ver. Çünkü Allah, adâlet sahiblerini sever. |
[ 005.042 ] | ( EO ) |
Boyuna yalancılık için dinlerler, boyuna haram yerler, artık sana gelirlerse ister aralarında hukmet, ister kendilerinden yüz çevir, eğer yüz çevirirsen sana hiç bir zarar edemezler, şayed hukmedersen aralarında adaletle hukmet, çünkü Allah adalet edenleri sever. |
[ 005.042 ] | ( ES ) |
Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. |
[ 005.042 ] | ( NQ ) |
(They like to) listen to falsehood, to devour anything forbidden. So if they come to you (O Muhammad ), either judge between them, or turn away from them. If you turn away from them, they cannot hurt you in the least. And if you judge, judge with justice between them. Verily, Allah loves those who act justly. |
[ 005.043 ] | ( KK ) |
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمْ التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللَّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ ﴿ ٤٣ ﴾ |
[ 005.043 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.043 ] | ( AY ) |
Yanlarındaki Tevrât’da Allah’ın hükmü dururken seni nasıl hakem yapıyorlar? Sonra da bu hükmün arkasından yüz çeviriyorlar. Onlar, îman eden kimseler değillerdir. |
[ 005.043 ] | ( EO ) |
Yanlarında Tevrat onda hukmullah dururken seni nasıl hakem yapıyorlar? Sonra arkasından ne diye dönüyorlar? Öylelerin mü'minlerle alâkası yok. |
[ 005.043 ] | ( ES ) |
İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir. |
[ 005.043 ] | ( NQ ) |
But how do they come to you for decision while they have the Taurat (Torah), in which is the (plain) Decision of Allah; yet even after that, they turn away. For they are not (really) believers. |
[ 005.044 ] | ( KK ) |
إِنَّا أَنْزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللَّهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاءَ فَلاَ تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلاً وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ ﴿ ٤٤ ﴾ |
[ 005.044 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.044 ] | ( AY ) |
Şüphesiz ki Tevrât’ı biz indirdik. Onda bir hidâyet, bir nûr vardır. Allah’ın emrine boyun eğen peygamberler, onunla Yahûdî’ler arasında hüküm verirlerdi. Âlimler ve fakîhler de, Allah’ın kitabını korumaya memur olmaları ve üzerine şâhid bulunmaları itibariyle hükmederlerdi. O hâlde ey Yahûdiler, Tevrât’daki âhir zaman peygamberine ait vasıfları açıklamak hususunda, insanlardan korkmayın; benden korkun. Benim âyetlerimi birkaç para menfaat karşılığında değişmeyin. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar kâfirdirler. |
[ 005.044 ] | ( EO ) |
Filvakı' biz Tevratı indirdik, onda bir hidayet, bir nur vardı, müslim olan nebiyyûn, Yehudîlere onunla hukmederlerdi, rabbaniyyun ve ahbar da, kitabullahın muhafazâsına me'mur edilmiş olmaları ve üzerine nâzır ve murakıb bulunmaları hasebile hukmederlerdi, artık insanlardan korkmayın benden korkun, benim âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin, ey hâkimler! Her kim Allahın indirdiği ahkâm ile hukmetmezse onlar hep kâfirlerdir. |
[ 005.044 ] | ( ES ) |
İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. |
[ 005.044 ] | ( NQ ) |
Verily, We did send down the Taurat (Torah) [to Musa (Moses)], therein was guidance and light, by which the Prophets, who submitted themselves to Allah's Will, judged the Jews. And the rabbis and the priests [too judged the Jews by the Taurat (Torah) after those Prophets] for to them was entrusted the protection of Allah's Book, and they were witnesses thereto. Therefore fear not men but fear Me (O Jews) and sell not My Verses for a miserable price. And whosoever does not judge by what Allah has revealed, such are the Kafirun (i.e. disbelievers - of a lesser degree as they do not act on Allah's Laws ). |
[ 005.045 ] | ( KK ) |
وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْأَنفَ بِالْأَنفِ وَالْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿ ٤٥ ﴾ |
[ 005.045 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.045 ] | ( AY ) |
Tevrât’da İsrâîloğulları üzerine şu farzı da yazdık: Cana can, göze göz, buruna-burun, kulağa-kulak, dişe-diş ve yaralar birbirine karşı kısastır. (Bunlardan bir suçu işleyen aynen karşılığı ile cezalandırılır). Fakat kim de bu hakkını sadaka olarak bağışlarsa, o, kendi günahına keffaret olur. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse işte onlar zâlimlerdir. |
[ 005.045 ] | ( EO ) |
Hem ondan üzerlerine şöyle yazdık: cana can, göze göz, buruna burun, dişe diş, carhler birbirine kısastır, kim de bu hakkını sadakasına sayarsa o, ona keffaret olur ve her kim Allahın indirdiği ahkam ile hukmetmezse onlar hep zalimlerdir. |
[ 005.045 ] | ( ES ) |
Biz Tevrat'ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. |
[ 005.045 ] | ( NQ ) |
And We ordained therein for them: "Life for life , eye for eye, nose for nose, ear for ear, tooth for tooth, and wounds equal for equal." But if anyone remits the retaliation by way of charity, it shall be for him an expiation. And whosoever does not judge by that which Allah has revealed, such are the Zalimun (polytheists and wrong-doers - of a lesser degree). |
[ 005.046 ] | ( KK ) |
وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ الْاِْنجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ ﴿ ٤٦ ﴾ |
[ 005.046 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.046 ] | ( AY ) |
Arkadan da, o peygamberlerin izleri üzere Meryem’in oğlu Îsa’yı, kendinden önceki Tevrât’ı tasdikçi olarak gönderdik ve ona, sakınanlara bir hidâyet olmak üzere de, içinde nurla hidâyet bulunan ve önündeki Tevrât’ı tasdik eden İNCİL’i vermiştik. |
[ 005.046 ] | ( EO ) |
Arkadan da o Peygamberlerin izleri üzerinde Meryemin oğlu Isâyı gönderdik: bir tasdıkçı olmak üzere önündeki Tevrat için, ve ona İncili verdik, içinde bir hidayet ve nur, ve önündeki Tevratı musaddık, ve bir irşad ve mev'ıza olarak müttekiler için. |
[ 005.046 ] | ( ES ) |
O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat'ı tasdik eden ve Allah'dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil'i verdik. |
[ 005.046 ] | ( NQ ) |
And in their footsteps, We sent 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary) , confirming the Taurat (Torah) that had come before him, and We gave him the Injeel (Gospel), in which was guidance and light and confirmation of the Taurat (Torah) that had come before it, a guidance and an admonition for Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2). |
[ 005.047 ] | ( KK ) |
وَلْيَحْكُمْ أَهْلُ الْاِنْجِيلِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِيهِ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿ ٤٧ ﴾ |
[ 005.047 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.047 ] | ( AY ) |
(Ve demiştik ki): İncîl ehli, Allah’ın indirdiği İncîl’deki hükümlerle hüküm versin. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar fasıklardır (kâfirlerdir). |
[ 005.047 ] | ( EO ) |
Ehli İncil de onun içinde Allahın indirdiğiyle hukm etsin ve kim Allahın indirdiğile hukmetmezse hep onlar -dinden çıkmış- fasıklardır. |
[ 005.047 ] | ( ES ) |
İncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir. |
[ 005.047 ] | ( NQ ) |
Let the people of the Injeel (Gospel) judge by what Allah has revealed therein. And whosoever does not judge by what Allah has revealed (then) such (people) are the Fasiqun (the rebellious i.e. disobedient (of a lesser degree) to Allah. |
[ 005.048 ] | ( KK ) |
وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ ﴿ ٤٨ ﴾ |
[ 005.048 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.048 ] | ( AY ) |
Ey Resûlüm, sana da bu hak kitabı (Kur’ân’ı), kendinden önceki kitabları hem tasdikçi, hem onlar üzerine bir şâhid olarak indirdik. O hâlde sen, ehl-i kitap arasında Allah’ın sana gönderdiği hükümlerle hüküm ver; sana gelen bu hakdan ayrılıp da onların arzuları arkasından gitme. Ey insanlar! Sizden her bir peygamber için, bir şerîat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, hepinizi tek şerîata bağlı bir ümmet yapardı. Fakat sizi, zamana göre size verdiği şerîat ölçüleri içinde imtihan edecek. O hâlde hayırlı işler yapmakta birbirinizle yarışın. Sonunda toptan dönüşünüz Allah’adır. O gün, din hakkında yaptığınız ihtilâfları Allah size haber verecektir. |
[ 005.048 ] | ( EO ) |
Sana da bu hak kitabı indirdik, kitab cinsinden önünde olanı musaddık ve üzerine nigâhban hâkim olmak üzere, onun için sen de aralarında Allahın indirdiğiyle hukmet, bu sana gelen haktan ayrılıb da onların arzuları arkasından gitme, her biriniz için bir şir'a yaptık, bir de minhac, Allah dilese idi hepinizi bir tek ümmet kılardı, lâkin sizi her birinize verdiği şeyde imtihan edecek, o halde durmayın, hayırlara nelerde ıhtılâf ediyoridiğinizi haber verecektir. |
[ 005.048 ] | ( ES ) |
Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir. |
[ 005.048 ] | ( NQ ) |
And We have sent down to you (O Muhammad ) the Book (this Qur'an) in truth, confirming the Scripture that came before it and Mohayminan (trustworthy in highness and a witness) over it (old Scriptures) . So judge between them by what Allah has revealed, and follow not their vain desires, diverging away from the truth that has come to you. To each among you, We have prescribed a law and a clear way. If Allah willed, He would have made you one nation, but that (He) may test you in what He has given you; so strive as in a race in good deeds. The return of you (all) is to Allah; then He will inform you about that in which you used to differ. |
[ 005.049 ] | ( KK ) |
وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ ﴿ ٤٩ ﴾ |
[ 005.049 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.049 ] | ( AY ) |
Ve şu emri de indirdik. Aralarında, Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm ver, arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni şaşırtırlar diye kendilerinden sakın. Eğer onlar, hükümleri kabulden yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onların bazı günahları sebebiyle başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliyor. Her hâlde insanların çoğu fâsıktırlar. (Allah’ın emrinden dışarı çıkarlar.) |
[ 005.049 ] | ( EO ) |
Ve şu emri indirdik: aralarında sırf Allahın indirdiği ile hukmet, keyiflerine tabi' olma ve onlardan sakın Allahın indirdiği ahkâmın birinden seni şaşırtmasınlar, yine yüz çevirirlerse bil ki Allah onların ba'zı günâhları sebebile başlarına bir çoğu fasıktırlar. |
[ 005.049 ] | ( ES ) |
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır. |
[ 005.049 ] | ( NQ ) |
. And so judge (you O Muhammad ) between them by what Allah has revealed and follow not their vain desires, but beware of them lest they turn you (O Muhammad ) far away from some of that which Allah has sent down to you. And if they turn away, then know that Allah's Will is to punish them for some sins of theirs. And truly, most of men are Fasiqun (rebellious and disobedient to Allah). |
[ 005.050 ] | ( KK ) |
أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿ ٥٠ ﴾ |
[ 005.050 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.050 ] | ( AY ) |
Onlar, hâlâ o câhillik devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kimmiş Allah’dan daha güzel hüküm verecek? Fakat bunu, gerçek anlayış sahibi olan bir toplum bilir. |
[ 005.050 ] | ( EO ) |
Durmuşlar da cahiliyyet devrinin hukmünümü istiyorlar? Kimmiş Allahdan daha güzel huküm verecek; fakat bunu yakın şanından olan bir kavm anlar. |
[ 005.050 ] | ( ES ) |
Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir? |
[ 005.050 ] | ( NQ ) |
Do they then seek the judgement of (the Days of) Ignorance? And who is better in judgement than Allah for a people who have firm Faith. |
[ 005.051 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿ ٥١ ﴾ |
[ 005.051 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.051 ] | ( AY ) |
Ey imân edenler! Yahûdî’lerle Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost ve yardımcı edinirse, o da onlardandır. Allah, düşmana dostluk etmekle nefislerine zulmedenleri hak yoluna eriştirmez. |
[ 005.051 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Yehud ile Nesârâyı yar tutmayın, onlar ancak birbirlerinin yaranıdırlar, içinizden her kim onlara yardaklık ederse muhakkak onlardan ma'duddur, Allah ise zulm edenleri doğru yola çıkarmaz. |
[ 005.051 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez. |
[ 005.051 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Take not the Jews and the Christians as Auliya' (friends, protectors, helpers, etc.), they are but Auliya'to one another. And if any amongst you takes them as Auliya', then surely he is one of them. Verily, Allah guides not those people who are the Zalimun (polytheists and wrong-doers and unjust). |
[ 005.052 ] | ( KK ) |
فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِم يَقُولُونَ نَخْشَى أَنْ تُصِيبَنَا دَائِرَةٌ فَعَسَى اللَّهُ أَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ أَوْ أَمْرٍ مِنْ عِنْدِهِ فَيُصْبِحُوا عَلَى مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ ﴿ ٥٢ ﴾ |
[ 005.052 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.052 ] | ( AY ) |
Onun için kablerinde nifâk hastalığı olanları görürsün ki, kâfirlerle dostluk yapmak hususunda yarışırlar. Korkarız bir zaman inkılâbı ile İslâm mağlûp olur, derler. Fakat yakındır ki, Allah, müslümanlara zaferi veya kendi katından bir emri (münâfıkların açığa vurulması emrini) getirir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar. |
[ 005.052 ] | ( EO ) |
Onun için yüreklerinde nifak ılleti olanları görürsün ki onların içine koşar dururlar ne yapalım tersine bir devrin başımıza dönmesinden korkuyoruz derler, me'mul ki Allah yakında o fethi vey anezdi İlâhîsinden bir emir ihsan ediverir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar. |
[ 005.052 ] | ( ES ) |
Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar. |
[ 005.052 ] | ( NQ ) |
And you see those in whose hearts there is a disease (of hypocrisy), they hurry to their friendship, saying: "We fear lest some misfortune of a disaster may befall us." Perhaps Allah may bring a victory or a decision according to His Will. Then they will become regretful for what they have been keeping as a secret in themselves. |
[ 005.053 ] | ( KK ) |
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا أَهَؤُلاَءِ الَّذِينَ أَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ إِنَّهُمْ لَمَعَكُمْ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَأَصْبَحُوا خَاسِرِينَ ﴿ ٥٣ ﴾ |
[ 005.053 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.053 ] | ( AY ) |
Münâfıkların hâli açığa çıkınca mü'minler birbirlerine şöyle diyeceklerdir: “ Sizinle beraber olduklarına, kuvvetli yeminleriyle, Allah’a yemin edenler şunlar mı? onların bütün yapatıkları boşa çıktı da âhirette hüsran (perişanlık) içinde kaldılar.” |
[ 005.053 ] | ( EO ) |
Mü'minler de hâ, derler: Şunlar mı o, sizinle beraber olduklarına olanca yeminleriyle Allaha yemin edenler?, bütün çabaladıkları boşuna gitti de husran içinde kaldılar. |
[ 005.053 ] | ( ES ) |
İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır. |
[ 005.053 ] | ( NQ ) |
And those who believe will say: "Are these the men (hypocrites) who swore their strongest oaths by Allah that they were with you (Muslims)?" All that they did has been in vain (because of their hypocrisy), and they have become the losers. |
[ 005.054 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لاَئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿ ٥٤ ﴾ |
[ 005.054 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.054 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, şunu bilsin: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler, mü'minlere karşı yumuşak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve başları yukardadır; Allah yolunda mücâdele ederler, dil uzatanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın ihsanıdır. Onu dilediği kimseye verir. Allah’ın ihsânı geniştir, her şeyi bilendir. |
[ 005.054 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavm getirecek ki Allah onları sever, onlar Allahı severler, mü'minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda mücahede ederler, dil uzatanın levminden korkmazlar, işte o Allahın fazlıdır, onu dilediğine verir, ve Allah vasi'dir, alîmdir. |
[ 005.054 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir. |
[ 005.054 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Whoever from among you turns back from his religion (Islam), Allah will bring a people whom He will love and they will love Him; humble towards the believers, stern towards the disbelievers, fighting in the Way of Allah, and never afraid of the blame of the blamers. That is the Grace of Allah which He bestows on whom He wills. And Allah is All-Sufficient for His creatures' needs, All-Knower. |
[ 005.055 ] | ( KK ) |
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ ﴿ ٥٥ ﴾ |
[ 005.055 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.055 ] | ( AY ) |
Sizin veliniz ve yardımcınız ancak Allah’la onun peygamberidir; bir de îman edenlerdir ki, onlar, Allah’ın emirlerine boyun eğerek namaza devam ederler ve zekât verirler. |
[ 005.055 ] | ( EO ) |
Sizin veliniz evvel Allah, sonra Resulü, sonra o iyman etmiş olanlardır ki namaza devam ederler ve rükû' halinde zekât verirler. |
[ 005.055 ] | ( ES ) |
Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir. |
[ 005.055 ] | ( NQ ) |
Verily, your Wali (Protector or Helper) is Allah, His Messenger, and the believers, - those who perform As-Salat (Iqamat-as-Salat), and give Zakat, and they bow down (submit themselves with obedience to Allah in prayer). |
[ 005.056 ] | ( KK ) |
وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ ﴿ ٥٦ ﴾ |
[ 005.056 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.056 ] | ( AY ) |
Kim Allah’ı, Peygamberini ve mü’minleri yâr edinir, yardımda bulunursa, şüphesiz ki üstün gelecek olanlar, Allah taraftarlarıdır. |
[ 005.056 ] | ( EO ) |
Ve her kim Allah ve Resulüne iyman edenlere yar olursa şübhe yok ki Allah hizbidir ancak galib olacaklar. |
[ 005.056 ] | ( ES ) |
Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir. |
[ 005.056 ] | ( NQ ) |
And whosoever takes Allah, His Messenger, and those who have believed, as Protectors, then the party of Allah will be the victorious. |
[ 005.057 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ ﴿ ٥٧ ﴾ |
[ 005.057 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.057 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Ne sizden önce kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yerine tutanları, ne de diğer kâfirleri dost edinmeyin. Eğer gerçek mü'minlerseniz Allah’dan korkun. |
[ 005.057 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! Ne o sizden evvel kitab verilenlerden dininize eğlence ve oyunmak yerine tutanları ne de diğer kâfirleri dost tutmayın, Allahdan korkun eğer mü'minlerseniz. |
[ 005.057 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince korkun. |
[ 005.057 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Take not for Auliya' (protectors and helpers) those who take your religion for a mockery and fun from among those who received the Scripture (Jews and Christians) before you, nor from among the disbelievers; and fear Allah if you indeed are true believers. |
[ 005.058 ] | ( KK ) |
وَإِذَا نَادَيْتُمْ إِلَى الصَّلَوةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًا ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَ يَعْقِلُونَ ﴿ ٥٨ ﴾ |
[ 005.058 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.058 ] | ( AY ) |
(Ezanla) birbirinizi namaza çağırdığınız zaman (onu) bir eğlence ve oyun yerine koyuyorlar. Bu davranışları, kendilerinin akıl ermez bir topluluk olmalarındandır. |
[ 005.058 ] | ( EO ) |
Namaza ezan okuduğunuz zaman onu bir eğlence ve oyun yerine koyuyorlar, bu işte onların akılları ermez bir güruh olmalarından. |
[ 005.058 ] | ( ES ) |
Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır. |
[ 005.058 ] | ( NQ ) |
And when you proclaim the call for As-Salat [call for the prayer (Adhan)], they take it (but) as a mockery and fun; that is because they are a people who understand not. |
[ 005.059 ] | ( KK ) |
قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ هَلْ تَنقِمُونَ مِنَّا إِلاَّ أَنْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلُ وَأَنَّ أَكْثَرَكُمْ فَاسِقُونَ ﴿ ٥٩ ﴾ |
[ 005.059 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.059 ] | ( AY ) |
De ki, ey Ehl-i Kitap! Siz ancak şunun için bizden hoşlanmıyorsunuz: Biz, Allah’a, bize indirilene ve bizden daha önce indirilmiş olana îman ettik de ondan. Sizin çoğunuz ise îmandan çıkmış fâsıklarsınız. |
[ 005.059 ] | ( EO ) |
De ki ey Ehli kitâb siz sırf şunun için bizden hoşlanmıyorsunuz: Biz Allaha iyman ettiğimiz gibi hem kendimize indirilene hem daha evvel indirilmiş olana iyman etmekteyiz, sizin ise ekseriniz fâıksınız. |
[ 005.059 ] | ( ES ) |
De ki: "Ey kitap ehli! Sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmışlarsınız". |
[ 005.059 ] | ( NQ ) |
Say: "O people of the Scripture (Jews and Christians)! Do you criticize us for no other reason than that we believe in Allah, and in (the revelation) which has been sent down to us and in that which has been sent down before (us), and that most of you are Fasiqun [rebellious and disobedient (to Allah)]?" |
[ 005.060 ] | ( KK ) |
قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ مَنْ لَعَنَهُ اللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُولَئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ ﴿ ٦٠ ﴾ |
[ 005.060 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.060 ] | ( AY ) |
De ki: Allah katında ceza bakımından bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? O kimseler ki, Allah kendilerine lânet etmiş, gazabına uğratmış, onlardan maymunlar, hınzırlar ve putlara (şeytanlara) tapanlar yapmış, işte onlar mevki bakımından daha fena ve dosdoğru yoldan daha sapkındırlar. |
[ 005.060 ] | ( EO ) |
Deki: Size Allah yanında cezaca ondan daha fenasını haber vereyimmi? O kimseler ki Allah kendilerine lâ'net etmiş, gadabına uğratmış, onlardan maymunlar, hınzirler ve taguta tapanlar yapmış, işte bunlar mevkı'ce daha fena ve düz yoldan daha sapgındırlar. |
[ 005.060 ] | ( ES ) |
De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır". |
[ 005.060 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad to the people of the Scripture): "Shall I inform you of something worse than that, regarding the recompense from Allah: those (Jews) who incurred the Curse of Allah and His Wrath, those of whom (some) He transformed into monkeys and swines, those who worshipped Taghut (false deities); such are worse in rank (on the Day of Resurrection in the Hell-fire), and far more astray from the Right Path (in the life of this world)." |
[ 005.061 ] | ( KK ) |
وَإِذَا جَاءُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِهِ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ ﴿ ٦١ ﴾ |
[ 005.061 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.061 ] | ( AY ) |
O münâfıklar size geldikleri zaman: “ Biz îman ettik” derler. Hâlbuki onlar, senin yanına gizledikleri küfürle girdiler ve yine onunla çıkıp gittiler. Allah onların neler gizlemiş bulunduklarını kendilerinden çok iyi bilendir. |
[ 005.061 ] | ( EO ) |
Size geldiklerinde de «amennâ» derler, halbuki kâfir girmişler kâfir çıkmışlardır, neler ketmediyor idiklerini ise Allah kendilerinden daha iyi bilir. |
[ 005.061 ] | ( ES ) |
Onlar, size geldikleri zaman, "iman ettik" dediler. Oysa yanınıza kâfir olarak girip, kâfir olarak çıkmışlardır. Allah, onların gizlediklerini çok iyi bilir. |
[ 005.061 ] | ( NQ ) |
When they come to you, they say: "We believe." But in fact they enter with (an intention of) disbelief and they go out with the same. And Allah knows all what they were hiding. |
[ 005.062 ] | ( KK ) |
وَتَرَى كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿ ٦٢ ﴾ |
[ 005.062 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.062 ] | ( AY ) |
Onlardan bir çoğunu görürsün ki, günaha girmekte, düşmanlık etmekte ve haram yemekte birbirleriyle yarışırlar. Yapmakta oldukları şey ne kadar kötü! |
[ 005.062 ] | ( EO ) |
Onlardan bir çoğunu görürsün ki günâha girmek, zulmetmek ve haram yemekte sür'at yarışı yaparlar, her halde ne fena yaparlar. |
[ 005.062 ] | ( ES ) |
Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür! |
[ 005.062 ] | ( NQ ) |
And you see many of them (Jews) hurrying for sin and transgression, and eating illegal things [as bribes and Riba (usury), etc.]. Evil indeed is that which they have been doing. |
[ 005.063 ] | ( KK ) |
لَوْلاَ يَنْهَاهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ ﴿ ٦٣ ﴾ |
[ 005.063 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.063 ] | ( AY ) |
Ne olurdu? Onların âlimleri ve din bilginleri, günah söylemelerinden ve haram yemelerinden kendilerini vazgeçirmeğe çalışsalardı ya. İşledikleri bu sanat ne kadar kötü!... |
[ 005.063 ] | ( EO ) |
Bari Rabbaniyyun ve Ahbar bunları günâh söylemekten ve haram yemekten nehyetseler! Ne fena san'ate alışmışlar. |
[ 005.063 ] | ( ES ) |
Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür! |
[ 005.063 ] | ( NQ ) |
Why do not the rabbis and the religious learned men forbid them from uttering sinful words and from eating illegal things. Evil indeed is that which they have been performing. |
[ 005.064 ] | ( KK ) |
وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِكُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللَّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ ﴿ ٦٤ ﴾ |
[ 005.064 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.064 ] | ( AY ) |
Bir de Yahûdî’ler: “ Allah’ın eli bağlıdır. (cömert değildir.)” dediler. Bu dedikleri söz sebebiyle elleri hayır yapmak hususunda bağlandı ve lânetlendiler. Şüphesiz Allah,’ın kudret elleri açıktır, dilediği gibi ihsan eder. Andolsun ki, sana Rabbinden indirilen âyetler, onlardan bir çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Bununla beraber biz onların arasına kıyâmete kadar sürecek kin ve düşmanlık bıraktık. Onlar, her ne zaman harb için bir yangın tutuşturdularsa, Allah onu söndürdü. Dâima yeryüzünde fesad için koşarlar. Allah ise, fesad çıkaranları sevmez. |
[ 005.064 ] | ( EO ) |
Bir de Yehudîler «Allahın eli bağlı» dediler, ve dedikleriyle dilediği gibi bahşediyor, celâlim hakkı için sana rabbından indirilen onlardan bir çoğunun tuğyanını ve küfrünü arttıracaktır, maamafih biz onların arasına kıyamete kadar sürecek buğz ve adavet bıraktık, her ne zaman harb için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü, hep yer yüzünde fesad için koşarlar, Allah ise müfsidleri sevmez. |
[ 005.064 ] | ( ES ) |
Yahudiler, "Allah'ın eli çok sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez. |
[ 005.064 ] | ( NQ ) |
The Jews say: "Allah's Hand is tied up (i.e. He does not give and spend of His Bounty)." Be their hands tied up and be they accursed for what they uttered. Nay, both His Hands are widely outstretched. He spends (of His Bounty) as He wills. Verily, the Revelation that has come to you from Allah increases in most of them their obstinate rebellion and disbelief. We have put enmity and hatred amongst them till the Day of Resurrection. Every time they kindled the fire of war, Allah extinguished it; and they (ever) strive to make mischief on earth. And Allah does not like the Mufsidun (mischief-makers). |
[ 005.065 ] | ( KK ) |
وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْكِتَابِ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَ َلاَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿ ٦٥ ﴾ |
[ 005.065 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.065 ] | ( AY ) |
Eğer ehl-i kitap (Hazret-i Muhammed aleyhisselâma ve Kur’ân’a) imân etseler ve Allah’dan korkarak fenalıklardan sakınsalardı, muhakkak onların günahlarını örter ve elbette kendilerini NAÎM (nimeti bol) cennetlere koyardık. |
[ 005.065 ] | ( EO ) |
Eğer ehli kitab iyman etselerdi Allah'tan korksalardı şübhesiz kabuhatlerini kefaretler ve kendilerini na'ım cennetlerine koyardık. |
[ 005.065 ] | ( ES ) |
Eğer kitap ehli iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsalardı, onların kötülüklerini örter, nimeti bol olan cennetlere koyardık. |
[ 005.065 ] | ( NQ ) |
And if only the people of the Scripture (Jews and Christians) had believed (in Muhammad ) and warded off evil (sin, ascribing partners to Allah) and had become Al-Muttaqun (the pious - see V.2:2) We would indeed have blotted out their sins and admitted them to Gardens of pleasure (in Paradise). |
[ 005.066 ] | ( KK ) |
وَلَوْ أَنَّهُمْ أَقَامُوا التَّوْرَاةَ وَالْاِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ مِنْ رَبِّهِمْ َلاَكَلُوا مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ مِنْهُمْ أُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ سَاءَ مَا يَعْمَلُونَ ﴿ ٦٦ ﴾ |
[ 005.066 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.066 ] | ( AY ) |
Bir de onlar, Tevrât’a, İncîl’e, Rablerinden kendilerine indirilen bütün ilâhî kitaplara inanarak amel edip duraydılar, şüphesiz ki, hem üstlerinden (ağaç meyvalarından) hem de ayaklarının altlarından (hububatlardan= tahıllardan) yiyeceklerdi (bol bol rızıklanacaklardı). İçlerinden bir topluluk mûtedildir. (Hazret-i Peygambere îman etmişlerdir). Fakat çoğu ne fena işler yapıyorlar! |
[ 005.066 ] | ( EO ) |
eğer onlar Tevratı ve İncili ve Rabları tarafından kendilerine sair indirileni doğru tutsalardı elbette hem üstlerinden yerlerdi hem ayaklarının altından, içlerinden mu'tedil bir ümmet yok değil, lâkin çoğu ne kötü işler yapıyorlar. |
[ 005.066 ] | ( ES ) |
Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür! |
[ 005.066 ] | ( NQ ) |
And if only they had acted according to the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel), and what has (now) been sent down to them from their Lord (the Qur'an), they would surely have gotten provision from above them and from underneath their feet. There are from among them people who are on the right course (i.e. they act on the revelation and believe in Prophet Muhammad like 'Abdullah bin Salam ), but many of them do evil deeds. |
[ 005.067 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ ﴿ ٦٧ ﴾ |
[ 005.067 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.067 ] | ( AY ) |
Ey şanlı Peygamber! Rabbin tarafından sana indirileni tamamen tebliğ et. Eğer tebliği tam yapmazsan, Allah’ın risâletini (elçilik görevini) yerine getirmiş olmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah, kâfirler topluluğuna muvaffakiyet vermiyecektir. |
[ 005.067 ] | ( EO ) |
Ey şanlı Resul sana rabbından her indirileni tebliği et, etmezsen onun risaletini eda etmiş olmazsın, Allah seni insanlardan koruyacak, emin ol Allah kâfirleri muradlarına erdirmiyecek. |
[ 005.067 ] | ( ES ) |
Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez. |
[ 005.067 ] | ( NQ ) |
O Messenger (Muhammad )! Proclaim (the Message) which has been sent down to you from your Lord. And if you do not, then you have not conveyed His Message. Allah will protect you from mankind. Verily, Allah guides not the people who disbelieve. |
[ 005.068 ] | ( KK ) |
قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّى تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْاِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا فَلاَ تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ ﴿ ٦٨ ﴾ |
[ 005.068 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.068 ] | ( AY ) |
De ki: “ Ey Ehl-i Kitap! Siz (Nesh edilmemiş hükümlerle tevhîd esasını havi bulunan) Tevrât’ı, İncîl’i ve Rabbinizden size indirilen (Kur’ân’ı) tatbik etmedikçe (hükümlerini yerine getirmedikçe) dinden hiç bir şey üzere değilsiniz.” And olsun, sana Rabbinden indirilen bu KUR’ÂN onlardan bir çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. O hâlde kâfirlerin azgınlığına karşı kederlenme. |
[ 005.068 ] | ( EO ) |
De ki: Ey Ehli kitab! Siz Tevratı ve İncili ve daha size rabbınızdan indirileni tutub icra etmedikçe hiç bir şey değilsiniz, Celâlim hakkı için sana rabbından indirilen -bu Kur'an- onlardan bir çoğunun tuğyanını ve küfrünü artıracak, o halde kâfirlere acıyacağın tutmasın |
[ 005.068 ] | ( ES ) |
De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme! |
[ 005.068 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ) "O people of the Scripture (Jews and Christians)! You have nothing (as regards guidance) till you act according to the Taurat (Torah), the Injeel (Gospel), and what has (now) been sent down to you from your Lord (the Qur'an)." Verily, that which has been sent down to you (Muhammad ) from your Lord increases in many of them their obstinate rebellion and disbelief. So be not sorrowful over the people who disbelieve. |
[ 005.069 ] | ( KK ) |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ هَادُوا وَالصَّابِئُونَ وَالنَّصَارَى مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿ ٦٩ ﴾ |
[ 005.069 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.069 ] | ( AY ) |
Şüphesiz dilleriyle imân eden münâfıklarla Yahûdî’lerden, Sâbîîlerden ve Hristiyanlardan kim Allah’a ve âhiret gününe ]ve son peygamber Muhammed aleyhisselâm'ın bütün getirdiklerine[ îman edip de ]Hazret-i Peygamberin şerîatı üzerine[ sâlih âmel işlerse, artık onlara korku yoktur ve onlar, mahzun da olacak değillerdir. |
[ 005.069 ] | ( EO ) |
Şübhe yok ki iyman edenler ve Yehudîler, Sâbiîler, Nasrânîler: Bunlar içinden her kim Allaha ve Âhıret gününe iyman edib de salih olarak çalışırsa artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olacak değllerdir. |
[ 005.069 ] | ( ES ) |
Muhakkak ki inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. |
[ 005.069 ] | ( NQ ) |
Surely, those who believe (in the Oneness of Allah, in His Messenger Muhammad and all that was revealed to him from Allah), those who are the Jews and the Sabians and the Christians, - whosoever believed in Allah and the Last Day, and worked righteousness, on them shall be no fear, nor shall they grieve. |
[ 005.070 ] | ( KK ) |
لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ ﴿ ٧٠ ﴾ |
[ 005.070 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.070 ] | ( AY ) |
Andolsun ki, biz, Allah’a ve Peygamberine îman hususunda, İsrâîl oğullarından kuvvetli söz almış ve kendilerine Peygamberler göndermiştik. Ne zaman bir peygamber, nefislerinin istemediği bir hükmü kendilerine getirdi ise, o peygamberlerin bir kısmını yalanladılar ve bir kısmını da öldürüyorlardı. |
[ 005.070 ] | ( EO ) |
Celâlim hakkı için Benî İsraîlin misakını aldık ve kendilerine Resuller gönderdik, canlarının istemediği bir hukmîle bir Resul geldikçe onlara bir takımına yalancı dediler, bir takımını da öldürüyorlardı. |
[ 005.070 ] | ( ES ) |
Andolsun biz, İsrailoğulları'ndan söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir kısmını da öldürmüşlerdir. |
[ 005.070 ] | ( NQ ) |
Verily, We took the covenant of the Children of Israel and sent them Messengers. Whenever there came to them a Messenger with what they themselves desired not - a group of them they called liars, and others among them they killed. |
[ 005.071 ] | ( KK ) |
وَحَسِبُوا أَلاَّ تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَثِيرٌ مِنْهُمْ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿ ٧١ ﴾ |
[ 005.071 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.071 ] | ( AY ) |
Hem sandılar ki, peygamberleri yalanlayıp öldürme belâsı başlarına kopmıyacaktır. Onlar, kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Arkasından yine onların çoğu hakkı görmez ve işitmez oldular. Allah, bütün yaptıklarını görücüdür. |
[ 005.071 ] | ( EO ) |
Hem başlarına bir fitne kopmayacak sandılar da kör ve sağır kesildiler, sonra Allah tevbelerini kabul buyurdu, sonra içlerinden bir çoğu yine kör ve sağır kesildiler, şimdi de Allah görüyor ne yapıyorlar. |
[ 005.071 ] | ( ES ) |
Onlar, bir fitne kopmayacak sandılar, kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onların çoğu kör, sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını görüyor. |
[ 005.071 ] | ( NQ ) |
They thought there will be no Fitnah (trial or punishment), so they became blind and deaf; after that Allah turned to them (with Forgiveness); yet again many of them became blind and deaf. And Allah is the All-Seer of what they do. |
[ 005.072 ] | ( KK ) |
لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَابَنِي إِسْرَائِيلَ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُوَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ ﴿ ٧٢ ﴾ |
[ 005.072 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.072 ] | ( AY ) |
Şüphesiz ki, “Allah, Meryem’in oğlu Mesîh’dir.” diyenlen küfretmiştir. Hâlbuki Mesih (Hazret-i Îsa) şöyle demişti: “ Ey İsrâil oğulları! Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, ona Allah Cennet’ini haram etmiştir ve barınacağı yer de Cehennem’dir. Zâlimlerin hiç bir yardımcısı yoktur.” |
[ 005.072 ] | ( EO ) |
Elbette küfretti şunlar: «Allah Meryem'in oğlu Mesihtir» diyenler, halbuki Mesih şöyle demişti: Ey Beni İsrail hep Allah'a ibadet ediniz benim de rabbım sizin de rabbınız, Allah'a kim şirk koşarsa Allah ona Cennetini haram etmiştir ve varacağı yer ateştir ve zalimlerin ensarı yoktur. |
[ 005.072 ] | ( ES ) |
Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti. |
[ 005.072 ] | ( NQ ) |
Surely, they have disbelieved who say: "Allah is the Messiah ['Iesa (Jesus)], son of Maryam (Mary)." But the Messiah ['Iesa (Jesus)] said: "O Children of Israel! Worship Allah, my Lord and your Lord." Verily, whosoever sets up partners in worship with Allah, then Allah has forbidden Paradise for him, and the Fire will be his abode . And for the Zalimun (polytheists and wrong-doers) there are no helpers. |
[ 005.073 ] | ( KK ) |
لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنْ لَمْ يَنتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿ ٧٣ ﴾ |
[ 005.073 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.073 ] | ( AY ) |
“Allah, üç ilâhdan üçüncüsüdür.” diyenler, elbette kâfir olmuşlardır. Hâlbuki bir tek İlâh’dan başka hiç bir ilâh yoktur. Eğer bu söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden küfürde kalanlara muhakkak çok acıklı bir azap değecektir. |
[ 005.073 ] | ( EO ) |
Elbette küfretti şunlar: «Allah üçün üçüncüsü» diyenler, halbuki bir tek ilâhdan başka ilâh yok, eğer bu dediklerinden vaz geçmezlerse elbette işlerinden kâfir kalanlarına şübhesiz ki bir elîm azab dokunacaktır, daha Allaha tevbe edib istiğfar etmiyecekler mi? Allah gafur, rahîmdir. |
[ 005.073 ] | ( ES ) |
Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır. |
[ 005.073 ] | ( NQ ) |
Surely, disbelievers are those who said: "Allah is the third of the three (in a Trinity)." But there is no ilah (god) (none who has the right to be worshipped) but One Ilah (God -Allah). And if they cease not from what they say, verily, a painful torment will befall the disbelievers among them. |
[ 005.074 ] | ( KK ) |
أَفَلاَ يَتُوبُونَ إِلَى اللَّهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿ ٧٤ ﴾ |
[ 005.074 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.074 ] | ( AY ) |
Hâlâ Allah’a tevbe edip mağfiret dilemiyecekler mi? Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. |
[ 005.074 ] | ( EO ) |
Meryemin oğlu Mesîh başka bir şey değil, bir Resuldür, kendisinden evvel de bir çok Resuller geçti, anası da gayet doğru bir kadın, ikisi de yemek yerlerdi, bak biz âyetlerimizi onlara nasıl açık anlatıyoruz? Sonra da bak onlar nasıl çeviriliyorlar? |
[ 005.074 ] | ( ES ) |
Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan af dilemiyorlar mı? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
[ 005.074 ] | ( NQ ) |
Will they not repent to Allah and ask His Forgiveness? For Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 005.075 ] | ( KK ) |
مَا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلاَنِ الطَّعَامَ اُنْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْآيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّى يُؤْفَكُونَ ﴿ ٧٥ ﴾ |
[ 005.075 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.075 ] | ( AY ) |
Meryem’in oğlu Mesih, ancak bir peygamberdir. Ondan önce bir çok peygamberler geçti. Anası çok doğru bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bak ki, âyetlerimizi onlara nasıl açık açık anlatıyoruz. Sonra da bak hakdan nasıl çevriliyorlar. |
[ 005.075 ] | ( EO ) |
De ki; ya daha siz Allahı bırakıyorsunuz da siz kendiliklerinden ne bir zarara,. |
[ 005.075 ] | ( ES ) |
Meryem'in oğlu Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl yüz çeviriyorlar! |
[ 005.075 ] | ( NQ ) |
The Messiah ['Iesa (Jesus)], son of Maryam (Mary), was no more than a Messenger; many were the Messengers that passed away before him. His mother [Maryam (Mary)] was a Siddiqah [i.e. she believed in the words of Allah and His Books (see Verse 66:12)]. They both used to eat food (as any other human being, while Allah does not eat). Look how We make theAyat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) clear to them, yet look how they are deluded away (from the truth). |
[ 005.076 ] | ( KK ) |
قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لاَ يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلاَ نَفْعًا وَاللَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿ ٧٦ ﴾ |
[ 005.076 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.076 ] | ( AY ) |
De ki: Allah’ı bırakıp da size ne bir zarar, ne de bir fayda sağlamayan şeylere mi tapıyorsunuz? Hâlbuki Allah, bütün söylediklerinizi işitendir, bütün yaptıklarınızı bilendir. |
[ 005.076 ] | ( EO ) |
ne bir faideye malik olmiyan şeylere mi tapıyorsunuz, halbuki Allah işiden, bilen ancak o. |
[ 005.076 ] | ( ES ) |
De ki: "Allah'ı bırakıp da size ne zarar, ne de fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir". |
[ 005.076 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad to mankind): "How do you worship besides Allah something which has no power either to harm or to benefit you? But it is Allah Who is the All-Hearer, All-Knower." |
[ 005.077 ] | ( KK ) |
قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ غَيْرَ الْحَقِّ وَلاَ تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا وَضَلُّوا عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ ﴿ ٧٧ ﴾ |
[ 005.077 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.077 ] | ( AY ) |
De ki: Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere sınırı aşmayın. Bundan önce şaşmış, bir çoklarını da şaşırtmış olan ve doğru yoldan sapmış bulunan bir kavmin arzuları ardından gitmeyin. |
[ 005.077 ] | ( EO ) |
De ki: ey ehli kitâb! dininizde haksız ifrata dalmayın, bundan evvel şaşmış, bir çoklarını da şaşırtmış ve yolun doğrusundan sapmış bir kavmin hevaları ardından gitmeyin. |
[ 005.077 ] | ( ES ) |
De ki: "Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine uymayın". |
[ 005.077 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ): "O people of the Scripture (Jews and Christians)! Exceed not the limits in your religion (by believing in something) other than the truth, and do not follow the vain desires of people who went astray in times gone by, and who misled many, and strayed (themselves) from the Right Path." |
[ 005.078 ] | ( KK ) |
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ ﴿ ٧٨ ﴾ |
[ 005.078 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.078 ] | ( AY ) |
İsrâil oğullarından kâfir olanlara, hem Dâvûd’un, hem de Meryem oğlu Îsa’nın dili ile lânet olundu. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve hakkın sınırını aşmış olmalarıydı. |
[ 005.078 ] | ( EO ) |
Benî Israîlden o küfr edenler hem Davudun hem Meryemin oğlu Isânın lisaniyle tel'ın edildiler, bu onların ısyan etmeleri ve hakkın hududunu tecavüz eder olmaları sebebiyle idi. |
[ 005.078 ] | ( ES ) |
İsrailoğulları'ndan küfredenler, Davud ve Meryem'in oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzündendi. |
[ 005.078 ] | ( NQ ) |
Those among the Children of Israel who disbelieved were cursed by the tongue of Dawud (David) and 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary). That was because they disobeyed (Allah and the Messengers) and were ever transgressing beyond bounds. |
[ 005.079 ] | ( KK ) |
كَانُوا لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ ﴿ ٧٩ ﴾ |
[ 005.079 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.079 ] | ( AY ) |
Onlar, birbirlerini, yaptıkları fenâlıktan alıkomazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı! |
[ 005.079 ] | ( EO ) |
işledikleri bir münkeden vaz geçmezlerdi, filhakıka ne fena yapıyorlardı. |
[ 005.079 ] | ( ES ) |
Onlar, yaptıkları kötülüklerden vazgeçmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi. |
[ 005.079 ] | ( NQ ) |
They used not to forbid one another from the Munkar (wrong, evil-doing, sins, polytheism, disbelief, etc.) which they committed. Vile indeed was what they used to do. |
[ 005.080 ] | ( KK ) |
تَرَى كَثِيرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ أَنْفُسُهُمْ أَنْ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَفِي الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ ﴿ ٨٠ ﴾ |
[ 005.080 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.080 ] | ( AY ) |
Ehl-i Kitaptan çoğunu görürsün ki, mü'minlere olan kinlerinden ötürü, müşriklere (Mekke kâfirlerine) dostluk ederler. Elbette nefislerinin kendileri için, âhiret hesabına, ileri sürdüğü şeyler ne kötü! Allah, onlara gazâb etti ve onlar azap içerisinde devamlı olarak kalıcıdırlar. |
[ 005.080 ] | ( EO ) |
onlardan bir çoğunu görürsün ki Allahı tanımayanlara yardaklık ederler, elbette nefislerinin kendileri için takdim ettiği hediyye ne çirkin: Allah onlara gadab etti ve azabda muhalleddir onlar. |
[ 005.080 ] | ( ES ) |
Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir. Onlar ebedî olarak azap içinde kalacaklardır. |
[ 005.080 ] | ( NQ ) |
You see many of them taking the disbelievers as their Auliya' (protectors and helpers). Evil indeed is that which their ownselves have sent forward before them, for that (reason) Allah's Wrath fell upon them and in torment they will abide. |
[ 005.081 ] | ( KK ) |
وَلَوْ كَانُوا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالنَّبِيِّ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَا اتَّخَذُوهُمْ أَوْلِيَاءَ وَلَكِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿ ٨١ ﴾ |
[ 005.081 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.081 ] | ( AY ) |
Eğer onlar, Allah’a Peygambere ve ona indirilene îman etmiş olsalardı, kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu îmandan çıkmış kimslerdir. |
[ 005.081 ] | ( EO ) |
Eğer Allah ve Peygambere ve ona indirilene iymanları olsa idi o kâfirleri yâr tutmazlardı, lâkin onların çoğu iymandan uzak fasıklardır. |
[ 005.081 ] | ( ES ) |
Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri dost tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. |
[ 005.081 ] | ( NQ ) |
And had they believed in Allah, and in the Prophet (Muhammad ) and in what has been revealed to him, never would they have taken them (the disbelievers) as Auliya' (protectors and helpers), but many of them are the Fasiqun (rebellious, disobedient to Allah). |
[ 005.082 ] | ( KK ) |
لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا وَلَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَى ذَلِكَ بِأَنَّ مِنْهُمْ قِسِّيسِينَ وَرُهْبَانًا وَأَنَّهُمْ لاَ يَسْتَكْبِرُونَ ﴿ ٨٢ ﴾ |
[ 005.082 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.082 ] | ( AY ) |
Andolsun ki, Yahûdî’lerle müşrikleri, mü'minlere düşmanlık bakımından, insanların en şiddetlisi bulacaksın. Sevgi bakımından mü'minlere en yakın olanlarını da “Biz Hristiyanız.” diyenleri bulacaksın. Bunun sebebi şu: Çünkü onların içinde bilgin Keşişler ve dünyayı terk eden Rahipler vardır. Hakikaten onlar, hakkı kabul hususunda büyüklenmez ve kibretmezler. |
[ 005.082 ] | ( EO ) |
Nâsın mü'minlere adavetçe en şiddetlisini her halde Yehudîlerle müşrikler bulacaksın, mü'minlere meveddetçe en yakınlarını da her halde «biz Nesârâyız» diyenler bulacaksın, sebebi: çünkü bunların içinde âlim keşişler ve târiki Dünya rahibler vardır ve bunlar kibr etmezler. |
[ 005.082 ] | ( ES ) |
İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar. |
[ 005.082 ] | ( NQ ) |
Verily, you will find the strongest among men in enmity to the believers (Muslims) the Jews and those who are Al-Mushrikun (see V.2:105), and you will find the nearest in love to the believers (Muslims) those who say: "We are Christians." That is because amongst them are priests and monks, and they are not proud. |
[ 005.083 ] | ( KK ) |
وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَى أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ ﴿ ٨٣ ﴾ |
[ 005.083 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.083 ] | ( AY ) |
Peygambere indirileni (Kur’ân’ı, Hristiyanların anlayışları) dinledikleri zaman, hakkı anladıklarından ötürü gözlerinin yaşla dolup boşandığını görürsün. Onlar şöyle derler: “Ey Rabbimiz! İman ettik, şimdi bizi şehâdet getirenlerle beraber yaz.” |
[ 005.083 ] | ( EO ) |
Peygambere indirileni dinledikleri zaman da gözlerini görürsün ki aşîna çıktıkları haktan yaşlar dolub boşanarak «ya Rabbenâ derler: inandık iyman getirdik, şimdi sen bizi şehadet getirenlerle beraber yaz. |
[ 005.083 ] | ( ES ) |
Peygamber'e indirilen (Kur'ân)i dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: " Ey Rabb'imiz iman ettik, bizi de şahitlerden yaz" derler. |
[ 005.083 ] | ( NQ ) |
And when they (who call themselves Christians) listen to what has been sent down to the Messenger (Muhammad ), you see their eyes overflowing with tears because of the truth they have recognised. They say: "Our Lord! We believe; so write us down among the witnesses. |
[ 005.084 ] | ( KK ) |
وَمَا لَنَا لاَ نُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا جَاءَنَا مِنَ الْحَقِّ وَنَطْمَعُ أَنْ يُدْخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ الْقَوْمِ الصَّالِحِينَ ﴿ ٨٤ ﴾ |
[ 005.084 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.084 ] | ( AY ) |
Bütün emelimiz Rabbimizin bizi sâlih kimseler arasına koyması iken, neye biz Allah’a ve bu bize gelen Peygamberle Kur’ân’a îman etmiyelim?” |
[ 005.084 ] | ( EO ) |
hem biz neye iyman etmiyelim Allaha ve bu bize gelen hakka: bütün emelimiz, Rabbimizin bizi salihîn zümresinin maıyyetine koyması iken. |
[ 005.084 ] | ( ES ) |
Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!. |
[ 005.084 ] | ( NQ ) |
And why should we not believe in Allah and in that which has come to us of the truth (Islamic Monotheism)? And we wish that our Lord will admit us (in Paradise on the Day of Resurrection) along with the righteous people (Prophet Muhammad and his Companions). |
[ 005.085 ] | ( KK ) |
فَأَثَابَهُمُ اللَّهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ ﴿ ٨٥ ﴾ |
[ 005.085 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.085 ] | ( AY ) |
İşte böyle demelerine karşılık Allah da kendilerine sevap olarak ağaçları altından ırmaklar akan cennetleri verdi ki, içlerinde ebediyyen kalıcı haldedirler. İşte iyilik yapanların mükâfatı budur. |
[ 005.085 ] | ( EO ) |
Böyle demelerine mukabil Allah da kendilerine sevab olarak altından ırmaklar akan Cennetleri verdi, içlerinde muhalled kalmak üzere onlar ki işte muhsinlere mükâfat odur |
[ 005.085 ] | ( ES ) |
Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik yapanların mükafatı budur. |
[ 005.085 ] | ( NQ ) |
So because of what they said, Allah rewarded them Gardens under which rivers flow (in Paradise), they will abide therein forever. Such is the reward of good-doers. |
[ 005.086 ] | ( KK ) |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ ﴿ ٨٦ ﴾ |
[ 005.086 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.086 ] | ( AY ) |
Küfredip âyetlerimizi yalanlayanlar ise, onlar, hep cehennemliktirler. |
[ 005.086 ] | ( EO ) |
küfredib âyetlerimizi tekzib eyliyenler ise onlar hep eshabı cahımdirler. |
[ 005.086 ] | ( ES ) |
İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar da cehennem ehlidir. |
[ 005.086 ] | ( NQ ) |
But those who disbelieved and belied Our Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.), they shall be the dwellers of the (Hell) Fire. |
[ 005.087 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تُحَرِّمُوا طَيِّبَاتِ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكُمْ وَلاَ تَعْتَدُوا إِنَّ اللَّهَ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ ﴿ ٨٧ ﴾ |
[ 005.087 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.087 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı nimetlerin temiz ve hoşlarını kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah, aşırı gidenleri sevmez. |
[ 005.087 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler, Allahın size halâl kıldığı ni'metlerin hoşlarını kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. |
[ 005.087 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. |
[ 005.087 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Make not unlawful the Taiyibat (all that is good as regards foods, things, deeds, beliefs, persons, etc.) which Allah has made lawful to you, and transgress not. Verily, Allah does not like the transgressors. |
[ 005.088 ] | ( KK ) |
وَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ حَلاَلاً طَيِّبًا وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي أَنْتُمْ بِهِ مُؤْمِنُونَ ﴿ ٨٨ ﴾ |
[ 005.088 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.088 ] | ( AY ) |
Allah’ın size rızık olarak verdiği nimetlerden helâl ve hoş olarak yeyin. Hem de kendisine îman etmiş bulunduğunuz Allah’dan korkun. |
[ 005.088 ] | ( EO ) |
hem Allahın size merzuk kıldığı ni'metlerden halâl ve hoş olarak yeyin hem de kendisine mü'min bulunduğunuz Allahdan korkun. |
[ 005.088 ] | ( ES ) |
Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah'tan korkun. |
[ 005.088 ] | ( NQ ) |
And eat of the things which Allah has provided for you, lawful and good, and fear Allah in Whom you believe. |
[ 005.089 ] | ( KK ) |
لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْأَيْمَانَ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿ ٨٩ ﴾ |
[ 005.089 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.089 ] | ( AY ) |
Allah, sehven ve kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminler yüzünden sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak, yahut giydirmek, yahut bir köle azâd etmektir. Bunlara gücü yetmiyen üç gün (arka arkaya) oruç tutar. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffâreti budur. Bununla beraber yeminlerinizi bozmaktan sakının. Allah âyetlerini size böyle açıklıyor ki, şükredesiniz. |
[ 005.089 ] | ( EO ) |
Allah sizi yeminlerinizde -bilmiyerek ettiğiniz- lâgv ile muahaze etmez ve lâkin bile bile akd ettiğiniz yeminlerle sizi muahaze buyuruyor, bunun da keffareti çoluğunuza çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakırı doyurmak yahud geydirmek, yahut bir esîr azâd etmektir, bunlara gücü yetmiyen üç gün oruç tutar, işte yemîn ettiğiniz vakıt yeminlerinizin keffâreti bu, bununla beraber yeminlerinizi gözetin, böyle beyan ediyor Allah size âyetlerini ki şükr edesiniz. |
[ 005.089 ] | ( ES ) |
Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz. |
[ 005.089 ] | ( NQ ) |
Allah will not punish you for what is uninentional in your oaths, but He will punish you for your deliberate oaths; for its expiation (a deliberate oath) feed ten Masakin (poor persons), on a scale of the average of that with which you feed your own families; or clothe them; or manumit a slave. But whosoever cannot afford (that), then he should fast for three days. That is the expiation for the oaths when you have sworn . And protect your oaths (i.e. do not swear much) . Thus Allah make clear to you His Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc.) that you may be grateful. |
[ 005.090 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنصَابُ وَالْأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿ ٩٠ ﴾ |
[ 005.090 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.090 ] | ( AY ) |
Ey mü'minler! Şarap (içki içmek), kumar oynamak, ibâdet için dikilen putlar, (cahillik devrinde kullanılan) fal okları, hep şeytanın işinden pis birer şeydir. Onun için bunlardan sakının ki, kurtulasınız. |
[ 005.090 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! İçki, kumar, putlar, kısmet çekilen zarlar hep Şeytan işi murdar bir şeydir, onun için siz ondan kaçının ki yakayı kurtarasınız. |
[ 005.090 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. |
[ 005.090 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Intoxicants (all kinds of alcoholic drinks), gambling, Al-Ansab , and Al-Azlam (arrows for seeking luck or decision) are an abomination of Shaitan's (Satan) handiwork. So avoid (strictly all) that (abomination) in order that you may be successful . |
[ 005.091 ] | ( KK ) |
إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَوةِ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنتَهُونَ ﴿ ٩١ ﴾ |
[ 005.091 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.091 ] | ( AY ) |
Muhakkak şeytan, şarabda ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek; sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz, bunlardan sakınmaz mısınız? |
[ 005.091 ] | ( EO ) |
İçki ile kumarda Şeytan sırf aranıza adavet ve kin düşürmeyi ve Sizi Allahı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister, artık vaz geçiyorsunuz değil mi? |
[ 005.091 ] | ( ES ) |
Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi? |
[ 005.091 ] | ( NQ ) |
Shaitan (Satan) wants only to excite enmity and hatred between you with intoxicants (alcoholic drinks) and gambling, and hinder you from the remembrance of Allah and from As-Salat (the prayer). So, will you not then abstain? |
[ 005.092 ] | ( KK ) |
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ ﴿ ٩٢ ﴾ |
[ 005.092 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.092 ] | ( AY ) |
Allah’a ve onun Peygamberine itâat edin ve onların emirleriyle yasaklarına aykırı hareket etmekten sakının. Eğer itâat etmekten yüz çevirirseniz biliniz ki, Peygamberimize düşen sadece açık bir tebliğdir. |
[ 005.092 ] | ( EO ) |
Allahı dinleyin, Peygamberi dinleyin de sakının, eğer kulak asmazsanız biliniz ki Resulümüze düşen açık bir tebliğten ibarettir. |
[ 005.092 ] | ( ES ) |
Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir. |
[ 005.092 ] | ( NQ ) |
And obey Allah and the Messenger (Muhammad ), and beware (of even coming near to drinking or gambling or Al-Ansab, or Al-Azlam, etc.) and fear Allah. Then if you turn away, you should know that it is Our Messenger's duty to convey (the Message) in the clearest way. |
[ 005.093 ] | ( KK ) |
لَيْسَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فِيمَا طَعِمُوا إِذَا مَا اتَّقَوْا وَآمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَآمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَأَحْسَنُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ ﴿ ٩٣ ﴾ |
[ 005.093 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.093 ] | ( AY ) |
İman edip sâlih âmeller işleyenler üzerine, bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve îmanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları takdirde, önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde, üzerlerine bir günah yoktur. Allah, iyilik yapanları sever. |
[ 005.093 ] | ( EO ) |
İyman edib de salâhlı salâhlı işler yapan kimseler bundan böyle sakındıkları ve iymanlarında sebat ile salih salih işlerine devam eyledikleri, sonra takvâlarında ve iymanlarında rüsuh buldukları, sonra bu takvâ ile beraber her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde mukaddema tattıklarında kendilerine bir beis yoktur, Allah muhsinleri sever. |
[ 005.093 ] | ( ES ) |
İman edip salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever. |
[ 005.093 ] | ( NQ ) |
Those who believe and do righteous good deeds, there is no sin on them for what they ate (in the past), if they fear Allah (by keeping away from His forbidden things), and believe and do righteous good deeds, and again fear Allah and believe, and once again fear Allah and do good deeds with Ihsan (perfection). And Allah loves the good-doers. |
[ 005.094 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَيَبْلُوَنَّكُمُ اللَّهُ بِشَيْءٍ مِنَ الصَّيْدِ تَنَالُهُ أَيْدِيكُمْ وَرِمَاحُكُمْ لِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَخَافُهُ بِالْغَيْبِ فَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿ ٩٤ ﴾ |
[ 005.094 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.094 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Allah, kendisini görmeksizin zâtından korkanları meydana çıkarmak için, ihramda iken sizleri av gibi bir şeyle imtihan edecek; (öyle ki, bol olan bu av hayvanlarına) isterseniz elleriniz de yetişebilecek, mızraklarınız da. Kim bundan sonra hududu aşıp av yaparsa, işte ona acıklı bir azap vardır. |
[ 005.094 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! haberiniz olsun Allah gaybda kendisinden korkanları meydana çıkarmak için muhakkak ki sizleri av gibi bir şeyle imtihan edecek, bir av bolluğu ki isteseniz elleriniz de yeteşebilecek, mızraklarınız da, kim bunun üzerine tecavüzde bulunursa işte ona elîm bir azab var. |
[ 005.094 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab vardır. |
[ 005.094 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Allah will certainly make a trial of you with something in (the matter of) the game that is well within reach of your hands and your lances, that Allah may test who fears Him unseen. Then whoever transgresses thereafter, for him there is a painful torment. |
[ 005.095 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِهِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ أَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاكِينَ أَوْ عَدْلُ ذَلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ أَمْرِهِ عَفَا اللَّهُ عَمَّا سَلَفَ وَمَنْ عَادَ فَيَنتَقِمُ اللَّهُ مِنْهُ وَاللَّهُ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ ﴿ ٩٥ ﴾ |
[ 005.095 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.095 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Siz, ihramda iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse, ona, öldürdüğü hayvanın benzeri bir hayvan kurban etmek cezası vardır; buna, Kâ'be’ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, içinizden adâlet sahibi iki kişi hükmeder. yahut bir keffâret vardır ki, (bu da) nisbette yoksulu doyurmak veya her fakire karşılık bir gün oruç tutmaktır. Böylece yaptığının cezasını tatsın. Allah geçmişte yapılanları bağışladı. Fakat kim (bundan sonra) bir daha yaparsa Allah ondan intikamını alacaktır. Allah mutlak galibdir, intikam sahibidir. |
[ 005.095 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler sizler ihramda iken avı öldürmeyin, içinizden her kim onu amden öldürürse ona mevaşîden öldürdüğünün misli bir ceza vardır ki Kâ'beye vasıl olmuş bir kurbanlık olmak üzere buna aranızdan adâlet sahibi iki adam hukmeder veya bir keffaret vardır ki o nisbette fukarayı doyurmak veya onun dengi oruç tutmaktır, tâ ki bu suretle ettiğinin vebalini tatsın, Allah geçmişi afiv buyurdu, fakat kim bir daha yaparsa Allah ondan onun intikamını alacak, Allah azizdir, intikamı vardır. |
[ 005.095 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir. |
[ 005.095 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Kill not game while you are in a state of Ihram for Hajj or 'Umrah (pilgrimage), and whosoever of you kills it intentionally, the penalty is an offering, brought to the Ka'bah, of an eatable animal (i.e. sheep, goat, cow, etc.) equivalent to the one he killed, as adjudged by two just men among you; or, for expiation, he should feed Masakin (poor persons), or its equivalent in Saum (fasting), that he may taste the heaviness (punishment) of his deed. Allah has forgiven what is past, but whosoever commits it again, Allah will take retribution from him. And Allah is All-Mighty, All-Able of Retribution. |
[ 005.096 ] | ( KK ) |
أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ وَحُرِّمَ عَلَيْكُمْ صَيْدُ الْبَرِّ مَا دُمْتُمْ حُرُمًا وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿ ٩٦ ﴾ |
[ 005.096 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.096 ] | ( AY ) |
Deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı ki, hem size, hem de yolcu olanlarınıza faydalı olsun. Kara avı ise, ihrâmda bulunduğunuz müddet içerisinde, size haram edildi. Huzuruna varıp toplanacağınız Allah’dan korkun. |
[ 005.096 ] | ( EO ) |
Deniz avı ve yemesi size halâl kılındı ki size ve seyyar olanlarınıza medar olsun, kara avı ise ihramda bulunduğunuz müddetçe üzerinize haram kılındı, hep huzuruna haşrolunacağınız Allahdan korkun. |
[ 005.096 ] | ( ES ) |
Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun. |
[ 005.096 ] | ( NQ ) |
Lawful to you is (the pursuit of) water-game and its use for food - for the benefit of yourselves and those who travel, but forbidden is (the pursuit of) land-game as long as you are in a state of Ihram (for Hajj or 'Umrah). And fear Allah to Whom you shall be gathered back. |
[ 005.097 ] | ( KK ) |
جَعَلَ اللَّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلاَئِدَ ذَلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿ ٩٧ ﴾ |
[ 005.097 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.097 ] | ( AY ) |
Allah, Kâ'be’yi, o Beyt-i Harâm’ı insanlar için din işlerinde bir düzen ve dünyada cinâyetten emîn bir yer kıldı. Haram olan ayları (hac aylarını) da, gerdanlıksız ve gerdanlıklı kurbanlıkları da hem mağfiret, hem de taarruzdan korunma sebebi kıldı. Bütün bunlar, Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Gerçekten Allah,’ın her şeyi bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. |
[ 005.097 ] | ( EO ) |
Allah Kâ'beyi, o beyti haramı insanlar için bir medarı hayat kıldı, o şehri haramı da o, boyunları bağsız ve bağlı kurbanlıkları da; bütün bunlar şunun bilesiniz içindir ki Allah göklerdekini ve yerdekini bilir ve hakıkat Allah her şeye alîmdir. |
[ 005.097 ] | ( ES ) |
Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. |
[ 005.097 ] | ( NQ ) |
Allah has made the Ka'bah, the Sacred House, an asylum of security and Hajj and 'Umrah (pilgrimage) for mankind, and also the Sacred Month and the animals of offerings and the garlanded (people or animals, etc. marked with the garlands on their necks made from the outer part of the stem of the Makkah trees for their security), that you may know that Allah has knowledge of all that is in the heavens and all that is in the earth, and that Allah is the All-Knower of each and everything. |
[ 005.098 ] | ( KK ) |
اِعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ وَأَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ ﴿ ٩٨ ﴾ |
[ 005.098 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.098 ] | ( AY ) |
Biliniz ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir ve gerçekten mağfireti boldur, ziyade merhametlidir. |
[ 005.098 ] | ( EO ) |
Ma'lûmunuz olsun ki hakıkaten şedidül'ıkabdır Allah, hem de hakıkaten gafûr-ü rahîmdir Allah. |
[ 005.098 ] | ( ES ) |
İyi bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. |
[ 005.098 ] | ( NQ ) |
Know that Allah is Severe in punishment and that Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful. |
[ 005.099 ] | ( KK ) |
مَا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ ﴿ ٩٩ ﴾ |
[ 005.099 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.099 ] | ( AY ) |
Peygamberin üzerinizdeki (görevi) ancak ilâhi emirleri tebliğdir. Allah, açıkladığınız ve gizlediğiniz sözlerle hareketlerinizin hepsini bilir. |
[ 005.099 ] | ( EO ) |
Peygamberin üzerindeki ancak bir tebliğdir, açıkladığınız ve gizlediğiniz şeylerin hepsini bilecek olan ise ancak Allahdır |
[ 005.099 ] | ( ES ) |
Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. |
[ 005.099 ] | ( NQ ) |
The Messenger's duty [i.e. Our Messenger Muhammad whom We have sent to you, (O mankind)] is but to convey (the Message). And Allah knows all that you reveal and all that you conceal. |
[ 005.100 ] | ( KK ) |
قُلْ لاَ يَسْتَوِي الْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ وَلَوْ أَعْجَبَكَ كَثْرَةُ الْخَبِيثِ فَاتَّقُوا اللَّهَ يَاأُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿ ١٠٠ ﴾ |
[ 005.100 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.100 ] | ( AY ) |
De ki: “ Murdarla temiz (haramla helâl) bir olmaz; murdarın çokluğu hoşunuza gitse bile”. O hâlde ey gerçek akıl sahipleri, haram (murdar) hususunda Allah’dan korkun ki, kurtuluşa kavuşasınız. |
[ 005.100 ] | ( EO ) |
De ki: Murdarla temiz bir olmaz: Murdarın çokluğu tuhafına da gitse o halde ey temiz özü, düşünür beyni olanlar, Allaha korunun ki felâha iresiniz. |
[ 005.100 ] | ( ES ) |
De ki:"Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna gitse bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz. |
[ 005.100 ] | ( NQ ) |
Say (O Muhammad ): "Not equal are Al-Khabith (all that is evil and bad as regards things, deeds, beliefs, persons, foods, etc.) and At-Taiyib (all that is good as regards things, deeds, beliefs, persons, foods, etc.), even though the abundance of Al-Khabith (evil) may please you." So fear Allah much [(abstain from all kinds of sins and evil deeds which He has forbidden) and love Allah much (perform all kinds of good deeds which He has ordained)], O men of understanding in order that you may be successful. |
[ 005.101 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِنْ تَسْأَلُوا عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ ﴿ ١٠١ ﴾ |
[ 005.101 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.101 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Öyle şeylerden Peygambere sormayın ki, size açıklanırsa fenanıza gidecektir. Hâlbuki Kur’ân indirilirken sorarsanız onlar size açılır, meydana çıkar. (önceki ümmetlerin helâki, peygamberlerine çok soru sormaları ve ihtilâfları yüzünden olmuştur.) Allah, şimdiye kadarki sorularınızı bağışladı. Allah, çok bağışlayıcıdır, azabında aceleci değildir. |
[ 005.101 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler; öyle şeylerden sual etmeyin ki size açılırsa fenanıza gidecektir, halbuki Kur'an indirilmekte iken sorarsanız onlar size açılır, Allah onlardan şimdilik afiv buyurdu, Allah gafur, halîmdir. |
[ 005.101 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır. |
[ 005.101 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Ask not about things which, if made plain to you, may cause you trouble. But if you ask about them while the Qur'an is being revealed, they will be made plain to you. Allah has forgiven that, and Allah is Oft-Forgiving, Most Forbearing. |
[ 005.102 ] | ( KK ) |
قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا كَافِرِينَ ﴿ ١٠٢ ﴾ |
[ 005.102 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.102 ] | ( AY ) |
Şüphesiz, sizden önce bir kavim, öyle (lüzumsuz) şeyleri sordu da, sonra o yüzden kâfir oldular. |
[ 005.102 ] | ( EO ) |
Filvakı' öyle mes'eleleri sizden evvel bir kavm sordu da sonra o yüzden kâfir oldular. |
[ 005.102 ] | ( ES ) |
Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr etmişti. |
[ 005.102 ] | ( NQ ) |
Before you, a community asked such questions, then on that account they became disbelievers. |
[ 005.103 ] | ( KK ) |
مَا جَعَلَ اللَّهُ مِنْ بَحِيرَةٍ وَلاَ سَائِبَةٍ وَلاَ وَصِيلَةٍ وَلاَ حَامٍ وَلَكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَأَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ ﴿ ١٠٣ ﴾ |
[ 005.103 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.103 ] | ( AY ) |
Allah, (câhiliyyet devrindeki âdet üzere) kulağı yarılıp salıverilen ve putlara adak yapılan develerle, putlar için kesilen erkek koyunların ve sırtı yüke haram kılınan develerin hiç birini meşru kılmamıştır. Fakat, küfredenler, Allah’a yalan uydururlar. Onların çoğunun akılları ermez. |
[ 005.103 ] | ( EO ) |
ne bahıyre, ne sâibe, ne vasıyle, ne ham'dan hiç birini Allah meşru' kılmadı, lâkin küfretmekte olan kimseler, Allah namına yalan söyliyerek ona iftira ediyorlar, çoklarının da aklı irmez. |
[ 005.103 ] | ( ES ) |
Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez. |
[ 005.103 ] | ( NQ ) |
Allah has not instituted things like Bahirah (a she-camel whose milk was spared for the idols and nobody was allowed to milk it) or a Sa'ibah (a she-camel let loose for free pasture for their false gods, e.g. idols, etc., and nothing was allowed to be carried on it), or a Wasilah (a she-camel set free for idols because it has given birth to a she-camel at its first delivery and then again gives birth to a she-camel at its second delivery) or a Ham (a stallion-camel freed from work for their idols, after it had finished a number of copulations assigned for it, all these animals were liberated in honour of idols as practised by pagan Arabs in the pre-Islamic period). But those who disbelieve invent lies against Allah, and most of them have no understanding. |
[ 005.104 ] | ( KK ) |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلاَ يَهْتَدُونَ ﴿ ١٠٤ ﴾ |
[ 005.104 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.104 ] | ( AY ) |
Onlara: “ Allah’ın indirdiği Kur’ân hükümlerine ve Peygamberin sünnetine gelin”, denildiği zaman: “ Bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz din yeter”, diyorlar. Ataları bir şey bilmiyor ve doğru yola gitmiyor idiyseler de mi? |
[ 005.104 ] | ( EO ) |
Bunlara gelin Allahın indirdiği ahkâma ve Peygambere denildiği zaman da «bize atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyler yeter» diyorlar, ya ataları bir şey' bilmez ve doğru yola gitmezler idi ise de mi? |
[ 005.104 ] | ( ES ) |
Onlara: " Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber'e gelin" dendiği zaman:" Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı? |
[ 005.104 ] | ( NQ ) |
And when it is said to them: "Come to what Allah has revealed and unto the Messenger (Muhammad for the verdict of that which you have made unlawful)." They say: "Enough for us is that which we found our fathers following," even though their fathers had no knowledge whatsoever and no guidance. |
[ 005.105 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿ ١٠٥ ﴾ |
[ 005.105 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.105 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Nefislerinizi düzeltmek üzerinize borçtur. Siz düzelip doğru yolda bulunduktan sonra, yolunu şaşıranlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü nihâyet Allah’adır. Artık ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir. |
[ 005.105 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! sizler kendinizi düzeltmeğe bakın, siz doğru gittikten sonra öte taraftan sapanlar size bir ziyan dokunduramaz, hepsinizin varacağı nihayet Allah, o vakıt haber verecek o size neler yapıyordunuz. |
[ 005.105 ] | ( ES ) |
Ey inananlar, kendinize dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde doğru yoldan sapanlar size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Yaptıklarınızı size O haber verecektir. |
[ 005.105 ] | ( NQ ) |
O you who believe! Take care of your ownselves, [do righteous deeds, fear Allah much (abstain from all kinds of sins and evil deeds which He has forbidden) and love Allah much (perform all kinds of good deeds which He has ordained)]. If you follow the right guidance and enjoin what is right (Islamic Monotheism and all that Islam orders one to do) and forbid what is wrong (polytheism, disbelief and all that Islam has forbidden) no hurt can come to you from those who are in error. The return of you all is to Allah, then He will inform you about (all) that which you used to do. |
[ 005.106 ] | ( KK ) |
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ أَوْ آخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ إِنْ أَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْأَرْضِ فَأَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةُ الْمَوْتِ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلَوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لاَ نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَلاَ نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللَّهِ إِنَّا إِذًا لَمِنَ الْآثِمِينَ ﴿ ١٠٦ ﴾ |
[ 005.106 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.106 ] | ( AY ) |
Ey îman edenler! Sizden birinize ölüm hâli geldiği zaman, vasiyyet vaktinde içinizden adâlet sahibi iki kimseyi, yahut yolculukta iken ölüm musibeti başınıza gelmişse, milletinizden olmayan (gayri müslim) iki adamı şahid tutun. Eğer bu gayri müslim şahidlerden şüpheleniyorsanız (ekseriya hüküm zamanı olan) ikindi namazından sonra kendilerini alıkorsunuz da Allah’a şöyle yemin ederler: “Billâhi, akrabamız da olsa yeminimizi hiç bir karşılıkla değişmeyiz. Allah’ın emri olan şahidliği gizlemeyiz. Eğer gizlersek muhakkak günahkârlardan oluruz.” |
[ 005.106 ] | ( EO ) |
Ey o bütün iyman edenler! her hangi birinize ölüm hali geldiği o vasıyyet zemanı aranızdaki şehadet ya kendinizden adalet sahibi iki adam, veya yolculuk ediyordunuz da ölüm musıybeti başınıza geldise sizin gayrinizden iki diğeridir, bunları nemazdan sonra alıkorsunuz, şübhelendiğiniz takdirde şöyle yemin ederler, «billâhi hısım da olsa yeminimizi hiç bir bedele değişmeyiz, Allahın şehadetini ketm de etmeyiz» biz o takdirde şübhesiz vebâle girenlerden oluruz. |
[ 005.106 ] | ( ES ) |
Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz". |
[ 005.106 ] | ( NQ ) |
O you who believe! When death approaches any of you, and you make a bequest, then take the testimony of two just men of your own folk or two others from outside, if you are travelling through the land and the calamity of death befalls you. Detain them both after As-Salat (the prayer), (then) if you are in doubt (about their truthfulness), let them both swear by Allah (saying): "We wish not for any worldly gain in this, even though he (the beneficiary) be our near relative. We shall not hide Testimony of Allah, for then indeed we should be of the sinful." |
[ 005.107 ] | ( KK ) |
فَإِنْ عُثِرَ عَلَى أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذِينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْأَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللَّهِ لَشَهَادَتُنَا أَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَا إِنَّا إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ ﴿ ١٠٧ ﴾ |
[ 005.107 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.107 ] | ( AY ) |
Eğer gayri müslim iki şahidin yalancılık gibi kötü halleri meydana çıkar da buna hak kazanırlarsa, o zaman mirasçılardan haksızlığa uğramış iki kişi bunların yerine geçer ki, bunlar şahid olmağa daha lâyık kimselerdir. Sonra Allah’a şöyle yemin ederler. “Billâhi, bizim şahidliğimiz, o iki kimsenin şahidliğinden daha doğrudur. Biz hakkı çiğneyip tecavüz etmedik. Tecavüz etsek, şüphesiz ki, zâlimlerden oluruz.” |
[ 005.107 ] | ( EO ) |
Eğer bunların bir vebâle müstehıkk olduklarına vukuf hasıl edilirse o vakıt ercah olan bu ikinin yirine bunların aleyhelirnde bulundukları mukabil taraftan diğer iki kişi dikilir şöyle yemin ederler: «billâhı bizim şehadetimiz onların şehadetinden daha doğrudur ve hakkı tecavüz etmedik, şübhesiz o takdirde zalimlerden oluruz». |
[ 005.107 ] | ( ES ) |
Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim şahitliğimiz, önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin hakkına tecavüz etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a yemin ederler. |
[ 005.107 ] | ( NQ ) |
If then it gets known that these two had been guilty of sin, let two others stand forth in their places, nearest in kin from among those who claim a lawful right. Let them swear by Allah (saying): "We affirm that our testimony is truer than that of both of them, and that we have not trespassed (the truth), for then indeed we should be of the wrong-doers." |
[ 005.108 ] | ( KK ) |
ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلَى وَجْهِهَا أَوْ يَخَافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمَانٌ بَعْدَ أَيْمَانِهِمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاسْمَعُوا وَاللَّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ ﴿ ١٠٨ ﴾ |
[ 005.108 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.108 ] | ( AY ) |
Bu yeminin mirasçılara bırakılması, şahitliği, olduğu gibi yerine getirmelerine veya yaptıkları yeminden sonra yeminlerinin reddedilmesinden korkmalarına en yakın bir çaredir. Allah’dan korkun ve emirlerini dinleyin. Çünkü Allah, fasıklar (ilâhi emirleri çiğniyenler) topluluğunu selâmet yoluna çıkarmaz. |
[ 005.108 ] | ( EO ) |
bu işte şehadeti olduğu gibi eda etmelerine veya yeminlerinden sonra yeminlerinin reddedilmesinden korkmalarına en yakın bir çaredir, Allahdan korkun ve eyi dinleyin, çünkü Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz. |
[ 005.108 ] | ( ES ) |
İşte bu, şahitliklerini gerektiği gibi yapmaları, yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en iyi yoldur. Allah'tan korkun ve emirlerini dinleyin. Allah, doğru yoldan çıkan bir topluluğu hidayete erdirmez. |
[ 005.108 ] | ( NQ ) |
That should make it closer (to the fact) that their testimony would be in its true nature and shape (and thus accepted), or else they would fear that (other) oaths would be admitted after their oaths. And fear Allah and listen ( with obedience to Him). And Allah guides not the people who are Al-Fasiqun (the rebellious and disobedient). |
[ 005.109 ] | ( KK ) |
يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَا أُجِبْتُمْ قَالُوا لاَ عِلْمَ لَنَا إِنَّكَ أَنْتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ ﴿ ١٠٩ ﴾ |
[ 005.109 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.109 ] | ( AY ) |
Allah kıyâmet gününde peygamberleri toplayıp şöyle buyurur: “ Ümmetinizi dâvet ettiğinizde, size ne cevap verildi?” Onlar da: “ Bizde hiç bir bilgi yok. Şüphesiz ki, sen bütün gaybları kemal üzere bilensin.” derler. |
[ 005.109 ] | ( EO ) |
O gün ki Allah bütün Resulleri toplayacak da «size ne cevab verildi?» buyuracak; «bizde ilim yok, sensin allâmülguyûb sen» diyecekler. |
[ 005.109 ] | ( ES ) |
Allah, Resulleri topladığı gün:" Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz yok" derler, "gizlileri bilen yalnız sensin, sen!". |
[ 005.109 ] | ( NQ ) |
On the Day when Allah will gather the Messengers together and say to them: "What was the response you received (from men to your teaching)? They will say: "We have no knowledge, verily, only You are the All-Knower of all that is hidden (or unseen, etc.)." |
[ 005.110 ] | ( KK ) |
إِذْ قَالَ اللَّهُ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْاِنْجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُبِينٌ ﴿ ١١٠ ﴾ |
[ 005.110 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.110 ] | ( AY ) |
Allah o gün şöyle buyuracak: -Ey Meryem oğlu Îsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani, seni Cebrâil ile desteklemiştim de hem beşikte, hem de yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; hani sana yazı yazmayı, hikmeti (sağlam olan doğru sözü), Tevrât’ı ve İncîl’i öğretmiştim: hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi yapıyordun, sonra içine üflüyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu ve anadan doğma âmâ ile abraşı da benim iznimle hayata çıkarıyordun; hani senden İsrâil oğullarını defetmiştim (seni öldürememişlerdi). Kendilerine açık mûcizeler getirdiğin zaman da, içlerinden küfre varanlar şöyle demişti: “ Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.” |
[ 005.110 ] | ( EO ) |
Allah buyurduğu vakıt: ya Isâ ibni Meryem sana ne validene olan ni'metimi düşün, hani seni ruhulkudüs ile müeyyed kıldım, nâsa kelâm söyleyordun hem beşikte hem yetişkin iken, ve hani sana kitabet, hikmet, Tevrat ve İncil öğrettim, ve hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi gibi taslayordun, içine üfleyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu, hem anadan doğma a'mayı ve abraşi benim iznimle iyi ediyordun, ve hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun, ve hani senden Benî İsraîli def' etmiştim, o vakıt ki onlara o açık mu'cizeleri getirmiştin de içlerinden kâfirlik edenler şöyle demişti: bu ap açık bir sihırden başka bir şey değil |
[ 005.110 ] | ( ES ) |
Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum. |
[ 005.110 ] | ( NQ ) |
(Remember) when Allah will say (on the Day of Resurrection). "O 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary)! Remember My Favour to you and to your mother when I supported you with Ruh-ul-Qudus [Jibrael (Gabriel)] so that you spoke to the people in the cradle and in maturity; and when I taught you writing, Al-Hikmah (the power of understanding), the Taurat (Torah) and the Injeel (Gospel); and when you made out of the clay, as it were, the figure of a bird, by My Permission, and you breathed into it, and it became a bird by My Permission, and you healed those born blind, and the lepers by My Permission, and when you brought forth the dead by My Permission; and when I restrained the Children of Israel from you (when they resolved to kill you) since you came unto them with clear proofs, and the disbelievers among them said: 'This is nothing but evident magic.' " |
[ 005.111 ] | ( KK ) |
وَإِذْ أَوْحَيْتُ إِلَى الْحَوَارِيِّينَ أَنْ آمِنُوا بِي وَبِرَسُولِي قَالُوا آمَنَّا وَاشْهَدْ بِأَنَّنَا مُسْلِمُونَ ﴿ ١١١ ﴾ |
[ 005.111 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.111 ] | ( AY ) |
Hani Havarî’lere (Hazret-i Îsa’ya bağlı olanlara): “Bana ve Peygamberime îman edin” diye ilham etmiştim de onlar: “İman ettik, bizim hakikî müslümanlar olduğumuza şahid ol” demişlerdi. |
[ 005.111 ] | ( EO ) |
Ve hani bana ve Resulüme iyman edin diye Havariyyûne ilham etmiştim «iyman ettik, bizim şübhesiz müslimler olduğumuza şahid ol» demişlerdi. |
[ 005.111 ] | ( ES ) |
Hani Havarilere: " Bana ve Resulüme iman edin" diye ilham etmiştim. Onlar da: "İman ettik, bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza şahit ol" demişlerdi. |
[ 005.111 ] | ( NQ ) |
And when I (Allah) put in the hearts of Al-Hawarieen (the disciples) [of 'Iesa (Jesus)] to believe in Me and My Messenger, they said: "We believe. And bear witness that we are Muslims." |
[ 005.112 ] | ( KK ) |
إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَنْ يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ قَالَ اتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ ﴿ ١١٢ ﴾ |
[ 005.112 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.112 ] | ( AY ) |
Bir vakit de Havarî’ler: “ Ey Meryem oğlu Îsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? “ demişlerdi. Îsa da: “ Eğer mü'minseniz, Allah’a ve benim peygamberliğime inanmışsanız, Allah’dan korkun” demişti. |
[ 005.112 ] | ( EO ) |
Bir vakıt de o Havariyyun: yâ Isâ ibni meryem: Rabbin bize Semadan bir mâide indirilebilir mi? demişlerdi, «Allahdan korkun mü'minseniz» ddi. |
[ 005.112 ] | ( ES ) |
Havariler:" Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan korkun" dedi. |
[ 005.112 ] | ( NQ ) |
(Remember) when Al-Hawariun (the disciples) said: "O 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary)! Can your Lord send down to us a table spread (with food) from heaven?" 'Iesa (Jesus) said: "Fear Allah, if you are indeed believers." |
[ 005.113 ] | ( KK ) |
قَالُوا نُرِيدُ أَنْ نَأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ ﴿ ١١٣ ﴾ |
[ 005.113 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.113 ] | ( AY ) |
Havarîler şöyle dediler: “ İstiyoruz ki, ondan yiyelim, kalplerimiz yatışsın ve senin bize doğru söylediğini bilelim. Böylece mûcizelere şâhidlik edenlerden olalım.” |
[ 005.113 ] | ( EO ) |
Biz dediler: İstiyoruz ki ondan yiyelim kalblerimiz itmi'nan bulsun da senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona şehadet edenlerden olalım. |
[ 005.113 ] | ( ES ) |
Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalblerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım" dediler. |
[ 005.113 ] | ( NQ ) |
They said: "We wish to eat thereof and to be stronger in Faith, and to know that you have indeed told us the truth and that we ourselves be its witnesses." |
[ 005.114 ] | ( KK ) |
قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنزِلْ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا وَآيَةً مِنْكَ وَارْزُقْنَا وَأَنْتَ خَيرُ الرَّازِقِينَ ﴿ ١١٤ ﴾ |
[ 005.114 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.114 ] | ( AY ) |
Meryem oğlu Îsa şöyle yalvardı: “ Ey Allah’ım, Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim hem evvelimiz, hem de âhirimiz için bir bayram ve kudretinden bir mûcize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın. |
[ 005.114 ] | ( EO ) |
Isâ ibni Meryem şöyle yalvardı: Ya Allah! ey bizim yegâne rabbımız! bize Semadan bir mâide indir ki bizim için hem evvelimiz, hem ahırımız için bir bayram ve kudretinden bir nişane ola ve bizleri merzuk eyle ki sen hayrurrazikînsin. |
[ 005.114 ] | ( ES ) |
Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım, Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi. |
[ 005.114 ] | ( NQ ) |
'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary), said: "O Allah, our Lord! Send us from heaven a table spread (with food) that there may be for us - for the first and the last of us - a festival and a sign from You; and provide us sustenance, for You are the Best of sustainers." |
[ 005.115 ] | ( KK ) |
قَالَ اللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيْكُمْ فَمَنْ يَكْفُرْ بَعْدُ مِنْكُمْ فَإِنِّي أُعَذِّبُهُ عَذَابًا لَا أُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ ﴿ ١١٥ ﴾ |
[ 005.115 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.115 ] | ( AY ) |
Allah buyurdu ki, ben o sofrayı size elbette indiririm. Fakat ondan sonra içinizden kim nankörlük ederse, artık onu, âlemlerden hiç bir kimseye yapmıyacağım bir azap ile azablandırırım. |
[ 005.115 ] | ( EO ) |
Allah buyurdu ki ben onu sizlere elbette indiririm fakat ondan sonra içinizden her kim nankörlük ederse artık oun âlemînden hiç birine yapmıyacağım bir azab ile ta'zib ederim. |
[ 005.115 ] | ( ES ) |
Allah buyurdu ki:" Ben onu size indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, ben ona âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azabı yaparım". |
[ 005.115 ] | ( NQ ) |
Allah said: "I am going to send it down unto you, but if any of you after that disbelieves, then I will punish him with a torment such as I have not inflicted on anyone among (all) the 'Alamin (mankind and jinns)." |
[ 005.116 ] | ( KK ) |
وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلاَ أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ إِنَّكَ أَنْتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ ﴿ ١١٦ ﴾ |
[ 005.116 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.116 ] | ( AY ) |
Hatırla ki, kıyâmet gününde Allah şöyle buyuracak: “ Ey Meryem oğlu Îsa! Allah’ı bırakıp da beni ve annemi iki ilâh edinin, diye insanlara sen mi söyledin?” Îsa: “ Seni tenzih ederim, hak olmayan sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer söyledimse muhakkak onu bilirsin. İçimde olan her şeyi sen bilirsin; fakat ben, senin zatında olanı bilmem, Şüphesiz ki sen, gayıbları kemâl üzre bilensin. |
[ 005.116 ] | ( EO ) |
Hem Allah buyurduğu vakit: Ey Meryemin oğlu Isâ! Sen mi dedin o insanlara; «beni ve anamı Allahın yanında iki ilâh edinin» diye? hâşâ, der: münezzeh sübhansın yarab! Benim için hakk olmıyan bir sözü söylemekliğim bana yakışmaz, eğer söyledimse elbette ma'lûmundur, sen benim nefsimdekini bilirsin: ben ise senin zatindekini bilmem, şüphesiz ki sen «allâmülguyub» sun. |
[ 005.116 ] | ( ES ) |
Ve Allah demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!". |
[ 005.116 ] | ( NQ ) |
And (remember) when Allah will say (on the Day of Resurrection): "O 'Iesa (Jesus), son of Maryam (Mary)! Did you say unto men: 'Worship me and my mother as two gods besides Allah?' " He will say: "Glory be to You! It was not for me to say what I had no right (to say). Had I said such a thing, You would surely have known it. You know what is in my inner-self though I do not know what is in Yours, truly, You, only You, are the All-Knower of all that is hidden and unseen. |
[ 005.117 ] | ( KK ) |
مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلاَّ مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَا دُمْتُ فِيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ وَأَنْتَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ ﴿ ١١٧ ﴾ |
[ 005.117 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.117 ] | ( AY ) |
Sen bana ne emrettinse, ben kendilerine ondan başkasını söylemedim. Hep, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim ve aralarında bulunduğum müddet, üzerlerine gözcü idim. Ne zaman ki beni içlerinden aldın, üzerlerinde gözetleyici yalnız sen kaldın. Zaten sen her şeye şâhidsin. |
[ 005.117 ] | ( EO ) |
sen bana ne emrettinse ben onlara ancak onu söyledim: hep rabbim ve rabbiniz Allaha kulluk edin dedim ve içlerinde bulunduğum müddetce üzerlerinde şâhid idim, vaktâki beni içlerinden aldın üzerlerinde murâkıb ancak sen kaldın ve zaten sen her şey'e şahidsin. |
[ 005.117 ] | ( ES ) |
Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve
sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum
müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları
gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin. |
[ 005.117 ] | ( NQ ) |
Never did I say to them aught except what You (Allah) did command me
to say: 'Worship Allah, my Lord and your Lord.' And I was a witness
over them while I dwelt amongst them, but when You took me up, You
were the Watcher over them, and You are a Witness to all things. (This
is a great admonition and warning to the Christians of the whole
world). |
[ 005.118 ] | ( KK ) |
إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿ ١١٨ ﴾ |
[ 005.118 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.118 ] | ( AY ) |
Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki, onlar senin kullarındır ve eğer kendilerini bağışlarsan yine şüphe yok ki, sen, mutlak galibsin ve hükmünde hikmet sahibisin” der. |
[ 005.118 ] | ( EO ) |
eğer onlara azab edersen şüphe yok ki senin kullarındırlar ve eğer kendilerine mağfiret kılarsan yine şübhe yok ki sen o azîz, hakîmsin. |
[ 005.118 ] | ( ES ) |
Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin". |
[ 005.118 ] | ( NQ ) |
If You punish them, they are Your slaves, and if You forgive them, verily You, only You are the All-Mighty, the All-Wise ." |
[ 005.119 ] | ( KK ) |
قَالَ اللَّهُ هَذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ ﴿ ١١٩ ﴾ |
[ 005.119 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.119 ] | ( AY ) |
Allah şöyle buyurur: “Bugün, doğru söyliyenlerin sadakatleri kendilerine fayda vereceği bir gündür. Onlara, ağaçları altından ırmakla akar cennetler vardır. Onlar orada devamlı olarak kalıcıdırlar. Allah kendilerinden razı olmuş, onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük kurtuluş!... |
[ 005.119 ] | ( EO ) |
Allah buyurur ki: bu, işte sadıklara sadakatlerinin faide vereceği gündür, onlara altından ırmaklar akar cennetler var ebediyyen içlerinde kalmak üzere onlar, Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allahdan razı, işte o fevzı azîm bu. |
[ 005.119 ] | ( ES ) |
Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur. |
[ 005.119 ] | ( NQ ) |
Allah will say: "This is a Day on which the truthful will profit from their truth: theirs are Gardens under which rivers flow (in Paradise) - they shall abide therein forever. Allah is pleased with them and they with Him. That is the great success (Paradise). |
[ 005.120 ] | ( KK ) |
لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ﴿ ١٢٠ ﴾ |
[ 005.120 ] | ( MŞ ) |
|
[ 005.120 ] | ( AY ) |
Göklerle yerin ve içlerinde ne varsa hepsinin mülkü Allah’ındır. O, her şeye kadirdir. |
[ 005.120 ] | ( EO ) |
Allahındır bütün o Göklerin ve Yerin ve bunlarda ne varsa hepsinin mülkü, ve o her şey'e kadir, daima kadirdir. |
[ 005.120 ] | ( ES ) |
Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan herşeyin mülkü Allah'ındır. O herşeye kâdirdir. |
[ 005.120 ] | ( NQ ) |
To Allah belongs the dominion of the heavens and the earth and all that is therein, and He is Able to do all things. |