Rabbinin, Eshab-ı fil’e neler ettiğini görmedin mi? Onların kötü planlarını bozmadı mı? Bölük bölük gönderilen kuşlar, üzerlerine siccîl taşları atıp onları helak edip, yenik ekin yaprağı hâline getirdi.

Eshab, arkadaşlar demektir, Eshab-ı fil ise, fil olayına katılan Ebrehe kumandasındaki ordu demektir. Siccîl, ateşte pişirilmiş taşlar demektir. Cehennemden gelmiştir. (Kurtubî)

Yemen hükümdarı Ebrehe, Mekke’ye giden kervan ve Kâbe ziyaretçilerini çekmek ve San’a şehrini ticaret merkezi hâline getirmek üzere burada bir kilise yaptırdı. Ancak oraya gelen olmadığı gibi bir Arap, kiliseye girerek pisledi. Bunu öğrenen Ebrehe çok kızdı ve Kâbe’yi yıkacağına yemin etti. Büyük bir ordu ve gayet iri cüsseli fili önde olduğu halde, Mekke’ye yöneldi altmış bin asker ve on kadar fille yola çıktı. Mekke’ye yaklaşınca, gökyüzünde ansızın sürü hâlinde kuşlar görüldü. O zamana kadar öyle kuşlar hiç görülmemişti. Kuşlardan her birinin gagasında ve iki ayağında mercimekten büyük, nohuttan küçük taşlar vardı. Her taşın üzerinde bir kâfirin ismi yazılı idi. Kuşların bıraktığı taş, her askerin başından girip altından çıkıyor ve askerler hemen ölüyordu. Atlı ise, atı da ölüyordu. Ebrehe’nin ordusu kaçmaya başladı. Kuşlar takip edip, taş atarak hepsini öldürdüler. Ebrehe de çok perişan bir hâlde öldü. Ebrehe’nin veziri kaçıp kralın yanına giderek olanları anlattı. Kral, (Bunlar nasıl kuşlarmış ki, bunca seçilmiş savaşçı askerleri öldürdüler?) dedi. Bu sırada vezir yukarı bakıp, o kuşlardan birinin başının üzerinde dönüp durduğunu gördü. Vezir, krala, o kuşu göstererek, (İşte o kuşlardan biri) dedi.  o sırada kuş, vezirin başına bir taş attı. Vezir, kralın gözü önünde yere yığılıp öldü. Böylece Kâbe'yi yıkmaya çalışanların akıbetini kral da görmüş oldu. (Şevahid-ün-nübüvve)